Son 15 yıldır katıldığı film festivallerinden uzak kalan, Cannes’daki jüri koltuğu boş kalan, iki kez hapis yatan, özgürlüğüne kavuşmak için açlık grevi yapmak zorunda kalan, film çekmesi yasaklanan ve pasaportu elinden alınan yönetmen Jafar Panahi, nihayet karşımızda!
DİRENİŞÇİ…
Geçen yıl, Muhammed Resulof ile birlikte sığınmacı bir yönetmen olarak anılmayan Panahi, geri verilen pasaportu sayesinde yasal yollarla Fransa’ya ulaşmış durumda. Film çekimini tamamen İran’da gerçekleştiren Panahi, projenin post prodüksiyon sürecini de Fransa’da gerçekleştirmiştir.
“Sadece Bir Tesadüf” filminin Cannes’da gösterileceği açıklandığında, İran’da oyuncularına ve ekibine yönelik soruşturmalar başlatılmıştı. Panahi, durumu protesto etmek için adliye önünde toplanarak destek vermiş ve oyuncularının serbest kalmasını sağlamıştır. Şimdi, film ekibi ve oyuncularıyla birlikte Cannes’a gidebilmeleri, festivalin ardından geri dönmeleri planlanmış durumda.
Aslında, İran’ı yöneten mollaların yasakların, cezaların ve baskıların geri teptiğini anlamış olmaları takdire şayan. Jafar Panahi, direnişçi bir ruh taşıyan bir sanatçı olarak bu durumu temsil etmektedir.
İYİ NİYETLİ OLMAK YETERLİ DEĞİL…
Ana seçkide yarışan diğer İran filmi, genç yönetmen Saeed Roustaee’nin (1989) “Kadın ve Çocuk”u ise farklı bir örnek sunuyor. Senaryosunun yanı sıra, anlatım diliyle de hayal kırıklığı yaratan film, kadın hakları, adaletin bozulması, ataerkil geleneklerin baskısı gibi çok sayıda konuyu ele alırken, karikatürize karakterler üzerinden ilerliyor ve melodrama kaymaktan kaçamıyor. Bu, toplumun içindeki çatışmalara ve eğitim sistemindeki yetersizliklere dair bir yorum sunan sosyal bir sinema denemesi olarak değerlendirilebilir.
Önemli konuları iyi niyetle ele almak, iyi bir film ortaya koymak için yeterli değildir elbette. Saeed Roustaee, Jafar Panahi’nin eseri kadar özgün ve derin bir yapım sergilemek için ana seçkiye dahil edildiği hissini uyandırıyor.
Roustaee’nin yanına, İtalyan yönetmen Mario Martone’un “Fuori” ve Altın Palmiye sahibi genç Fransız yönetmen Julia Ducournau’nun “Alpha” adlı filmleri de ana seçkide beklentileri karşılayamayan yapımlar arasında yer alıyor.
Amerikan sinemasının temsilcisi Richard Linklater’ın “Nouvelle Vague” dışında bu yıl zayıf bir performans sergilediği görülüyor.
Eğer ödül listesini tersten oluşturmak gibi bir düşünceniz varsa, bu yıl “Teneke Palmiye” aday sayısının biraz daha fazla olup olmadığını sorgulamak ilginç olabilir.