Kimi Kime Şikâyet Edeyim?
Bazen susarsınız… Çünkü konuşsanız da dinleyen yoktur. Dinleseler de anlayan kalmamıştır.
Halk arasında sıkça duyduğumuz bir söz vardır:
“Kimi kime şikayet edeyim, anamızı belleyen kadı.”
İlk duyduğunuzda belki kaba gelir, ama bir milletin çaresizliğini, adaletsizliğe uğramışlığını bu kadar yalın, bu kadar vurucu anlatan başka bir söz var mı, bilmiyorum.
Eskiden kadı denilince akla gelen şey adalet olurdu. Terazinin dengesi, kalemin hakkı, mazlumun duası…
Bugünse terazinin kefesi para ile tartılıyor, kalem ise ya satılmış ya kırılmış.
Adalet terazisi, artık güçlüden yana eğiliyor.
Mazlumun değil, makam sahibinin duası kabul görüyor.
Peki sorarım size;
Hakkını aramak için gittiği yerden haksızlıkla dönen bir insan, başka nereye başvurur?
Savcıya mı? O zaten dosyayı rafta unutmuş.
Hakime mi? O da kararını çoktan vermiş, önüne gelen dosya sadece formalite.
Meclise mi? Orada zaten herkes “bizden” olanı korumanın peşinde.
Medya mı? O da artık patronunun dümen suyunda, halkın değil reklam verenin sesini yükseltiyor.
Kimi kime şikâyet edeceğiz gerçekten?
Hırsızı hırsıza mı?
Yalancıyı yalancıya mı?
Zulmedeni zalime mi?
Bir millet düşünün ki; adalete değil, tanıdığa güveniyor.
Bir genç düşünün ki; hakkıyla değil, torpille bir yere gelmeye çalışıyor.
Bir emekli düşünün ki; bir ömrün sonunda sürünüyor ama susturuluyor.
Bu düzen böyle devam etmez. Etmemeli!
Çünkü adalet olmazsa, güven olmaz.
Güven olmazsa, huzur kalmaz.
Ve unutmayın: Adalet bir gün herkese lazım olur.
Kadıya bile…