
“Yaşamak, sekiz saatlik uykunun hafiflettiği on altı saatlik bir acıdır”
Hiç yaşamak zorunda kaldını mı acaba? Tek başına bir hastaneye veya otogara gitmek. Dünyada insanı daha yalnız hissettiren başka bir şey olamaz.
insan üç kere doğarmış. ilki annesinden,
olgunlaşmaya başlayınca tercihlerinden, 40’ında ise hatalarından…
Rahmetli nenem geldi aklıma, (hazır aklımızdayken bütün ölmüşlerimizin ruhu şad mekanları cennet olsun) derdi ki; Pezevenklerin sonu hacılık, orospuların sonu hocalıkla biter.
Ma biz derdimizi anlatmaya kalksak, gelir yerimize biri oturur. O derece şanslıyız yani…
Düşünebiliyor musunuz olm kaktüsüm solmuş. Lan anani bacını seveyim, çölün kavurucu sıcağına, susuz kuraklığına dayanan bitki benim odamda öldü. Kahrından mı öldü noldu bilemedim.
İçimde bir sokak var,
Seninle daha yürümediğim.
Bir yolculuk var,
Seninle daha gitmediğim.
Gündüzler ve geceler var,
Seninle daha geçirmediğim.
Aşk sözleri var,
Sana daha anlatmadığım…
Her yaşayan sağ sayılmaz, diri diri ölen de var,
Derdi bilinmesin diye, öle öle gülenler de. Demiş şair.
Hatırlatayım istedim; Brezilya Milli Marşı Portekizce’dir, Belçika Milli Marşı Fransızca’dır, Kostarikanın Milli Marşı İspanyolca’dir, Türkiye’nin Milli Marşı ise Türkçe’dir. Neden mi? Çünkü bu ülkelerin savaş zamanında ülkesini düşman işgalinden kurtaran bir Mustafa Kemal ATATÜRK’ü yoktur da ondan…!!!
Ne diyordu Gorki;
Bizleri aldatmak için Tanrı’dan bile yararlanıyorlar..
İçimde bir ben daha var benden habersiz, ben hiç bir şeyi dert etmezken o dertlenip kendine iş çıkartıyor. Bir kişiyi öldürene katil, bin kişiyi öldürene kahraman diyoruz. Peki bin kişiyi öldüreni öldürsek, arkamızdan ne denir; katil mi, kahraman mı? Herkesin aklında aynı soru; olası İstanbul depremi ne zaman olucak? Ama yine de umutluyuz en azından Flash Tv yeniden halaylarda. O zaman Pazar’ımz Mübarek olsun, seni unutur muyuz 7 din bilen Tuğçe Kazaz; senin de olsun kuzum…
Herşey Tuğçe Kazaz kadar karışık, herşey Tuğçe Kazaz kadar ingiliççe.
Trump ve Tuğçe Kazaz arasında seçim yapmamız lazım, zor bir karar olacak. Bu arada aldığım bilgilere göre uluslararası görüşmeleri Tuğçe Kazaz yönetecekmiş. La kuzum Diyanet işleri başkanı Tuğçe Kazaz olsun 7 din biliyor sonuçta. Ya da neyse Trump düşünsün artık…
Bana kalırsa insanlar sadece öğlene kadar çalışmalı. Öğleden sonra da dere kenarına gidip, resim yapmalı, felsefe yapmalı, tartışmalı. İnsanlık ancak böyle gelişir zaten. İnsan 60 sene bir ev almak için çalışır mı be hacı abi?
Çünkü artık öğreniyorsun ki, kimse senin gibi ince düşünmüyor…
Ne bileyim kimse gülüşümden sevmedi beni mesela, ya da uyandığımda uzun uzadıya geceden kalma mesajlar atmadı, kimse sırf sesimi duymak için aramadı beni, özlemedi. Özlenmedim de ben. Hep en çok ben sevdim. Hatta kimse bunun aksini iddia etmedi, edemedi. Fakat isterdim yani bir kere de başkası sarsın yüreğimi. Bir kere de başkası düşünsün benim huzurumu. Olmadı, belki de hiç olmayacak, bilmiyorum. Neyse, artık neyseler neyseleri getirse de neyse…
Meyve yiyecektim. Aklima “gece yenen meyve bile faydali degildir” sözü geldi, o yüzden baklava yedim. Hata yapacaksak sonuna kadar. Siyasiler hiçbir şeyi hak etmiyo bu arada. Geçen gün rafine şeker kullanılmadan glutensiz undan yapılmış ve sadece az bir hurma ile tatlandırılmış kek yemiştim. Vallahi lavaşa toz şeker dürer yerim ve 55’imde onurumla ölürüm. Böyle bir rezalet olamaz.
Evet gelelim yaşadığımız zamana; Baban 35 yaşında ev yaptı. Ama sen 35 yaşında kirada oturuyorsun. Çaba aynı çaba.
Ama ekonomi farklı. Yani geri kalmadın.
Sadece oyun zorlaştı.
O zamanlar:
Tek sabit iş = ev, araba ve emeklilik planı.
Bugun ise;
Tek sabit iş = kira, faturalar ve belki biraz birikim. Evet oyunun kurallari değişti.
Babanın kuşağı ucuza arsa aldi. Senin kuşağın peşinatı bile karşılayamıyor.
Mesele tembellik değil. Mesele şişirilmiş fiyatlar ve yerinde sayan maaşlar.
1980’lerde:
Bir ev = yıllık maaşın 3-4 katı.
2020’lerde:
Bir ev = yıllık maaşın 8-12 katı.
Çünküm Matematik yalan söylemez.
Bugün yük çok daha ağır.
Sana dediler ki:
“Çok çalış. Diploma al. 8 – 5 çalış.”
Ama şunu söylemediler: Yeni sistem senin kazanman için tasarlanmadı.
Kendi yolunu babanınkiyle kıyaslama.
O tek bir kulvarda koştu. Sen daha zor, duvarları daha yüksek bir kulvarda koşuyorsun. Ve oynadığın oyunu anlaman gerekiyor.
Bugün servet inşa etmek için gerekenler:
Birden fazla gelir kaynağı. İşinin ötesinde kazandıran beceriler. Yatırımı erken öğrenmek. Harcamada disiplin. Sadece hayatta kalmak yetmez. Artık kaldıraç kullanman da gerekiyor.
O yüzden kendini hırpalamayı bırak.
Sen başarısız değilsin. Dünya zorlaştı.
Şimdi sorumluluğun uyum sağlamak.
Daha akıllıca oyna. Daha büyük oyna.
Baban 35 yaşında ev yaptı.
Sen belki 40’ında imparatorluğunu kuracaksan. Farklı zaman çizelgeleri.
Farklı zorluklar. Ama tek bir gerçek var:
Kazananlar uyum sağlar, kaybedenler şikayet eder.
Dip notumuza gelelim; Siz siz olun, sizi seven insanı üzmeyin. Ahını almayın. Başınıza sarmayın. Hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Rabbim ben ve alayınızın hayatında ki tüm eksiklikleri tez zamanda doldursun. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…
“Okuyucular üzülmesin, çünkü; Bozkurtlar dirilecektir.”
Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…
10 kuruşluk pul ve imza…