Tutacak Yeri Kalmayan Ülke…

Bir zamanlar “ar, namus, helal lokma” derdik… Bugün elini nereye sürsen pislik.
Eskiden iki ucu boklu değnek vardı; şimdi değneğin tutulacak yeri bile kalmadı.
Başındakinden sonundakine kadar herkesin elinin bir yerlerden bulaştığı bir dönemin içindeyiz.
Ve işin acısı, bu leş kokusuna o kadar alıştık ki artık burnumuzu bile kapatmıyoruz.
Bir zamanlar “Susurluk Skandalı” denilince milletin kanı donardı. O zamanlar en azından kirin bir adı vardı. Şimdi kir, isim değiştirdi. Artık “ihale”, “bağış”, “fon”, “proje”, “kalkınma payı” gibi süslü kelimelerle anılıyor.
Susurluk’taki arabayı hatırlayın… İçinden siyasetçi, mafya, polis çıkmıştı.
Bugün aynı arabaya baksanız içinden iş insanı, bürokrat, danışman, medya patronu çıkıyor.
Değişen tek şey marka: Eskisi Mercedes’ti, şimdisi zırhlı konvoy oldu.
“Adalet görevini yapıyor ama taraflı” lafı tam olarak bugünün fotoğrafı.
Bir ülkede adalet konuşuluyorsa, adalet bitmiş demektir.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Mahkeme salonlarından çok televizyon ekranlarında hüküm veriliyor.
Adalet bağımsız olsa ne olur? Onu çevreleyen çıkar ağları her kararı kendi lehine çevirmeyi öğrenmiş.
Bugün ekranlarda “adalet” diye bağıranların çoğu perde arkasında bambaşka hesapların içinde.
Kimi cemaat, kimi klik, kimi siyasetle iş tutmuş.
Spor dünyası bile kararmış: hakeminden futbolcusuna kadar herkesin eli bahis çamuruna bulaşmış.
Bu ülkede dürüst kalmak artık kahramanlık sayılıyor.
Dürüst olan korkuyor, susan ödüllendiriliyor.
Al birini vur öbürüne!
Enflasyon, yoksulluk, pahalılık…
Bütün yük yine milletin sırtında.
Yukarıdakiler zenginleşiyor, alttakiler açlığa direniyor.
Devletin asli görevi vatandaşını yaşatmakken, bugün millet devletin ağırlığını taşır hâle geldi.
Halk kemer sıkarken, yönetenler ceket büyütüyor.
Bet bereket kalmadı ülkede; insanın alın teri bile değerini kaybetti.
Tüm dünyada aynı oyun sahneleniyor: “Güvenlik tehdidi”, “savunma sanayi”, “savaş hazırlığı”…
Amaç belli: Halkı korkut, sorgulamayı unuttur.
Korkan millet hesap sormaz, “vatan” kelimesiyle susturulur.
Gerçek vatanseverlik, milleti yoksul bırakmamak ve adaleti çürütmemek değil midir?
Çözüm kolay değil, ama mümkün.
Kirliliğe alışmayacağız.
“Bizden olsun da çalsın” mantığını çöpe atacağız.
Korkmayacağız.
Susmayacağız.
Ve en önemlisi, iyiler artık sessiz kalmayacak.
Çünkü kötülük en çok iyilerin suskunluğundan cesaret alır.
Bu ülke kötü değil; bu ülke yorgun.
Bu millet açgözlü değil; ezilmiş.
Ama hâlâ bir umut var:
Gerçeği yazan birkaç kalem, gerçeği okuyan birkaç vicdan, bu düzeni değiştirir.
Çünkü tarih boyunca hiçbir kirli sistem sonsuza kadar ayakta kalmadı.
Girdap’tan çıkış, gerçeğin sesini kısmamakla başlar.