Elinde Mikrofonu Geçiren “Haberci” Oldu.

Haberci olmak eskiden zordu dostum…
Dertli bir halkın sesini taşımak, adaletin nabzını tutmak, sokakta ter dökmek, yağmurda, çamurda, karakol kapılarında sabahlamak isterdi.
Cesaret isterdi, karakter isterdi, bilgi isterdi, yürek isterdi…
Bugün?
Bugün eline bir mikrofon maketi geçiren, telefonuna ucuz bir uygulama indiren kendine “gazeteci” diyor.
Sosyal medya sağ olsun, habercilik ayağa değil artık yerin dibine düşmüş durumda.
Kimsenin sahada emeği yok…
Kimsenin kaleminde ağırlık yok…
Kimsenin omzunda mesleğin namusu yok…
Ama herkesin profilinde bir unvan var:
“Halkın Habercisi!”
Hadi oradan!
🟥Rahmetli Savaş Ay, Ahmet Vardar, Mehmet Ali Birand bu ortamı görse mezarında ters dönerdi!
Savaş Ay bir haber için haftalarca iz sürerdi.
Vardar bir vatandaşın hakkını ararken masaya yumruğunu öyle bir koyardı ki bütün ülke titrerdi. Sabah gazetesinin Alo Sabah köşesinde kulağını çekmeyen kimse kalmadı, nurlarda uyusun.
Bugünkü “influencer haberciler” ne yapıyor?
– Sokakta bir olay görüp 10 saniye video çekiyor,
– Üstüne üfürükten iki cümle koyuyor,
– Sonra da “Bu haberi ilk ben verdim!” diye ortalığı inletiyor. Hele o YouTube habercilerine ne demek lazım. Tam bir komedi.
Gazetecilik mi?
Gazetecilik değil dostum, takipçi avcılığı!
Mesleğe ihanetin bu kadarı da fazla!
🟥 Habercilik bir ekrandan ibaret değil, bir duruştur!
Mikrofonu eline almakla gazeteci olunmaz!
Gazeteci olmak…
-
Halkın derdini sırtlamaktır.
-
Kirli düzenin üzerine yürümektir.
-
Araştırıp gerçeklerin izini sürmektir.
-
Yanlışın karşısında dimdik durmaktır.
-
Gerektiğinde ise bedel ödemektir.
Biz bedeller ödeyerek öğrendik bu işi. Otuz yıl dile kolay…
Karşımıza mafyalar çıktı, derin devlet çıktı, kontrgerilladan tut da tarikatların karanlığına kadar herkes çıktı.
Ama bugün?
Bugün bazıları sahte bir mikrofonla kamera karşısına geçip kendine “habercilik” süsü veriyor.
Dostum…
Habercilik süsü değil, bedeli olan bir meslektir!
🟥 Bu işte ter kokusu olacak, sokak tozu olacak!
Bizim nesil karakol kapılarında hastanelerin acil servislerinde sabahladı.
Cinayet yerlerinde dondu, yangın yerlerinde terledi.
Telefon kulübesinden fotoğraf yolladığımız günleri unutmadık.
Ama şimdi?
Bugünün sosyal medya muhabiri olayı görür görmez kendini kadrajın içine atıyor:
“Arkadaşlar şu an burada çok feci bir şey oluyor!”
Ne oluyor?
Bilmiyor!
Araştırmıyor!
Sormuyor!
Soruşturmuyor!
Ama video yüklendi mi?
Evet.
Binlerce beğeni geldi mi?
O da evet.
Eee?
Sonuç?
Kos koca habercilik bir “içerik üretimi” oyununa döndü.
🟥 Ben bu mesleğe ömrümü verdim; bunu hak etmiyor!
Bu meslek…
İnandığımız değerlerle, mücadelemizle, alın terimizle ayakta kalmalıydı.
Bugün ise reklam uğruna, takipçi uğruna, üç kuruşluk marka işbirlikleri uğruna harcanıyor.
Ben diyorum ki:
✔ Habercilik yeniden aslına dönmeli.
✔ Kalem ağır olmalı, söz namuslu olmalı.
✔ Gerçek gazeteci ile içerik üreticisi ayrılmalı.
✔ Mesleğin itibarı geri kazanılmalı.
Çünkü gazetecilik, toplumun vicdanıdır.
O vicdanı ucuz telefon tripotlarına emanet edemeyiz dostum!
🟥 Son söz…
Mikrofonu tutmak kolay,
gerçeği tutmak zordur.
Kamera açmak kolay,
hakikatin peşinde koşmak zordur.
Profiline “gazeteci” yazmak kolay,
gazeteci gibi gerçekleri yaşamak zordur.
Habercilik ayaklar altına düşmüş olabilir…
Ama iyi haberciler hâlâ var.
Ve bu mesleği ayağa kaldıracak olanlar da yine o gerçek gazetecilerdir.
Biz susarsak, bu meslek ölür dostum.
O yüzden konuşacağız, gerçekleri yazacağız, hatta halka göstereceğiz…
Ahmet Vardar gibi dimdik duracağız.
Kısacası gazeteci olunmaz doğulur dostlar. Buda böyle biline.