USD42,96
%0.06
EURO50,53
%0.13
BIST11.220,17
%0
Petrol61,25
%-0.16
GR. ALTIN6.032,46
%0.65
BTC3.807.876,71
%0.2
İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkâri
Hatay
Iğdır
Isparta
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Mersin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak
  1. Haberler
  2. Turizm
  3. İzmir’de Çok Kültürlü Yılbaşı Gelenekleri

İzmir’de Çok Kültürlü Yılbaşı Gelenekleri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Osmanlı döneminde İzmir’in tarihi yerleşimlerinden biri olan Urla ve Çeşme, çeşitli inanç ve kültürlerin bir arada yaşadığı çok kültürlü Ege kasabaları olarak dikkat çekiyordu.

İZMİR – İzmir merkezinden kıyı kasabalarına uzanan yaşam alanında, sokaklarda ezan sesleri ve kilise çanları iç içe geçmiş halde yankı bulurdu. Pazar yerlerinde farklı dillerin gürültüsü duyulurken, limanlar, iskeleler ve çarşılar, gündelik yaşamın merkezini oluşturuyordu. Türk ve Müslüman topluluklar, Rum ve Levanten gruplarla ticaret, komşuluk ve karşılıklı saygı çerçevesinde ilişkiler geliştiriyor; gelenekler, bayramlar ve gündelik alışkanlıklar bu ortak yaşam kültürüne renk katıyordu. Farklılıklar arasında kurulan bu doğal uyum, İzmir’den Urla ve Çeşme’ye uzanan hat boyunca tarih boyunca kalıcı izler bırakarak, bölgeyi Ege’nin çok kültürlü mozaiğinin önemli noktalarından biri haline getirdi.

Osmanlı salnameleri ve dönemin kaynakları, Urla’yı 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başlarında Rum nüfusunun yoğun olduğu, Türk ve Rum topluluklarının bir arada yaşadığı bir kaza olarak tanımlıyordu. Çeşme, Foça, Ayvalık ve Seferihisar gibi diğer batı Anadolu yerleşimleri de benzer demografik yapılar sergiliyordu. Aynı dönemde İzmir ise Müslüman, Rum, Ermeni, Yahudi ve Levanten toplulukların bir arada yaşadığı, çok kültürlü yapısıyla bölgenin en önemli liman kentlerinden birisiydi.

İKİ İNANÇ, İKİ RİTÜEL

Bu sosyal yapı, bayramlar ve özel günlerde yılın son günlerinin Urla’da aynı anlamda karşılanmamasını da beraberinde getiriyordu. Farklı inançlara ait ritüeller, kasabanın gündelik yaşamını bölmeden, aksine zenginleştirerek akmaya devam ediyordu. Yılın son gününde bazı evlerde Noel arifesi hazırlıkları yapılırken, diğerlerinde ise kış geceleri sohbetler ve misafirlikler ön plana çıkıyordu. Türk ve Müslüman topluluk için 1 Ocak, geleneksel yılbaşı olarak kutlanmamakta; ancak Ortodoks Rum evlerinde Noel arifesi, arınma, paylaşım ve komşuluk ilişkilerinin öne çıktığı özel bir dönem olarak kabul ediliyordu. Aynı sokakta yaşayan insanlar, farklı takvimlere göre yılı karşılıyor; bu farklılık, kasabanın gündelik yaşamı içinde doğal bir birliktelik olarak yer buluyor, birbirini dışlamadan yaşamaya devam ediyordu. Noel ve Yeni Yıl, Çeşme ve İzmir’de yılın en görkemli ve kendine özgü etkinlikleriyle ön plana çıkan özel günlerdi.

TÜRKLER İÇİN YENİ YILIN ANLAMI

Rum ve İtalyan kültürüyle büyümüş İzmirli tarih araştırmacısı Levanten Jano Çavuşoğlu, İzmir ve Urla-Çeşme Yarımadası’nın çok kültürlü geçmişine dair yaptığı çalışmalarında, Osmanlı dönemindeki demografik yapının yılın son günlerine ve gündelik yaşama etkilerini iki farklı inanç dünyası üzerinden değerlendirdi. Çavuşoğlu, İzmir, Urla ve Çeşme’de Türk ve Müslüman topluluk için 1 Ocak’ın özel bir anlam taşımadığını belirtti. “Yıl döngüsü Hicri ve Rumi takvimlere göre algılanıyor, yeni yılın sembolik karşılığı ise baharın gelişiyle kutlanan Nevruz’da bulunuyordu. Bu yüzden Türk evlerinde yılbaşı gecesine özgü sofralar, süslemeler ve eğlenceler yapılmaz, kış mevsimi daha çok ev içi sohbetler ve komşuluk ilişkileri ile anlam kazanıyordu. İzmir’in ve iki kasabasının çok kültürlü yapısı içinde Türkler, Rum komşularının Noel ve yılbaşı hazırlıklarını saygıyla izlerken kendi inanç ve geleneklerini sürdürmeye devam ediyordu” şeklinde konuştu.

NAHIL GECESİ’NDE NEŞELİ VE COŞKULU BULUŞMA

Türk ve Müslüman topluluklarda Aralık ayında Mevlid Kandili’ne denk gelen gecelerde “Nahıl Gecesi” geleneğinin yaşatıldığını ifade eden Çavuşoğlu, “Evlerde genellikle küçük bir çam ya da süslenmiş bir dal, odanın ortasına yerleştirilir. ‘Nahıl Ağacı’ olarak adlandırılan bu süslemeye renkli kumaşlar, el yapımı objeler ve oyuncaklar asılır. Bu ritüel, Osmanlı toplumunda birlik, bereket ve paylaşma duygusunu simgeleyen önemli uygulamalardan biri olarak kabul edilirdi. Süslenmiş bir ağacın evleri renklendirmesi, bu geleneği sembolik bir buluşmanın yanı sıra neşeli ve coşkulu bir hale getiriyordu. Mevlid Kandili dolayısıyla gerçekleştirilen bu hazırlıklar, ailelerin bir araya gelmesini, küçük hediyeler paylaşmasını ve birlikte vakit geçirmesini sağlayarak sıcak bir sosyal ortam yaratıyordu” dedi.

RUMLAR İÇİN NOEL ARİFESİ YILIN KALBİYDİ

Çavuşoğlu, “Türk ve Müslüman halk için yılın ritminin bu şekilde işlemesi devam ederken, Urla, Çeşme ve İzmir’in Rum hanelerinde zaman Noel ve ona eşlik eden kutsal günler etrafında şekilleniyor; kendi ritüelleriyle anlam kazanıyordu. Noel ve Noel arifesi, yılın en önemli ruhani ve toplumsal zamanlarıydı. Hazırlıkları günler öncesinden başlaması, arınma ritüelleri ve çocuk ilahileriyle kasaba, farklı inançların bir arada yaşadığı ortak bir bayram atmosferine bürünüyordu” şeklinde ekledi.

İZMİR’DE NOEL’DEN YENİ YILA UZANAN HAZIRLIK GÜNLERİ

Çavuşoğlu, “İzmir’de Noel’den Aziz Vasil Günü’ne kadar uzanan günler, kentin Rum toplumu için yılın en canlı ve hazırlık dolu dönemlerinden biri oluyordu. Okulların kapalı olduğu bu süreçte evlerde temizlikten mutfağa, sofradan misafirliğe kadar yoğun bir hazırlık dönemi yaşanıyordu. Yılbaşı yaklaştıkça evler tarçın ve karanfil kokularıyla dolar, her ayrıntı yılın bereketli geçmesi dileğiyle şekillendirilirdi” ifadelerini kullandı.

YENİ YIL SABAHI: NAR VE EŞİK RİTÜELİ

Yeni yıl sabahında aileler, en temiz giysileriyle kilisenin yolunu tutar, dönüşte ise evin kapısında sembolik bir ritüel gerçekleştirirdi. Ev sahibi, bolluk ve bereket getirmesi için cebinde taşıdığı narı kapının eşiğinde kırar, ardından sağ ayağıyla içeri girerek tüm ailesine “iyi yıllar” derdi. Sonrasında aile halkı, ev hanımının çeyizinden kalma beyaz örtülerle donatılmış sofranın etrafında toplanarak Tanrı’nın verdiği nimetlerin simgesi olarak hazırlanan bu sofrada yılın bereketini paylaşırdı.

SOFRANIN MERKEZİNDE VASİLOPİTA

Noel günü, sadece bayramlarda kullanılan en güzel takımlar sofraya özenle serilirken; salonun ortasına kuru meyvelerle dolu ve “İsa” adı verilen büyük bir meyve kasesi yerleştirilirdi. Pudra şekerli lokumlar, balla tatlandırılmış hurmalar ve küçük yılbaşı çörekleri sofrayı süslerdi. Ayrıca yeni yıl çöreği Vasilopita da mutlaka bulunurdu. İzmirli ev hanımları, çöreklerini özenle süsler, ortasına çift başlı kartal figürü yerleştirip ve yıldızlar ile çiçek motifleriyle bezeyerek tam bir yılbaşı geleneği yaşatırlardı.

İZMİR EVLERİ MİSAFİRPERVERLİĞİYLE ÜNLÜYDÜ

Yeni yıl günlerinde misafir ağırlamak, İzmir evlerinde ayrı bir öneme sahipti. Ev hanımları konuklarını en şık giysileriyle karşılarken, hazırladıkları ikramların beğenilmesi büyük bir gurur sebebiydi. İzmir evleri misafirperverliğiyle biliniyordu. Ev hanımlarının yaptığı her yemek başlı başına bir cazibe haline gelmişti ve dillerde dolaşıyordu. Öne çıkan tatlılar ve reçeller, bu geleneklerin en çok konuşulan unsurları arasındaydı. Ziyaretler genellikle yılbaşının ertesi günü ya da onu izleyen günlerde yapılır ve bu günler “kadın günü” olarak adlandırılırdı.

İZMİR’DEN URLA VE ÇEŞME’YE ORTAK RİTÜELLER

Ayrıca kadınlar, en şık kıyafetleriyle akraba ve dost ziyaretlerine çıkıyor; bu ziyaretlerde hediyelerin “teşhiri” gerçekleşiyordu. Yılbaşında kendilerine alınan her şey, mutlaka o gün giysi ya da takılan bir süs olarak sergilenir, hediyeler adeta bir tören havasında gösterilirdi. Evli ve nişanlı kadınlar kendilerine alınan altınları takarken, masaların üstünde dizili elmaslı yüzükler, bilezikler ve gerçek mercanlar yeni yılın bereketiyle birlikte paylaşılırdı. Bu gelenekler, İzmir’deki Rum hanelerinde ortak bir kültürün parçası olarak yaşatılırken, Urla ve Çeşme’de benzer ritüellerle karşılık bulmaktaydı. Noel ve yeni yıl, Ege kasabalarında birbirinden farklı inançların bir arada yaşadığı özel bir zaman dilimi haline gelmişti.

ÇAVUŞOĞLU: NOEL, 25 ARALIK – 6 OCAK ARASI 12 KUTSAL GÜN

Çavuşoğlu, Urla’daki Rum toplumu için yıl sonunun, İzmir ve Çeşme’de olduğu gibi tek bir kutlama veya bayram günüyle sınırlı olmadığını aktararak, Ortodoks geleneğinde Noel’in, kasabanın gündelik yaşamını etkileyen uzun soluklu bir dönem olarak algılandığını vurguladı. Bu dönemde Noel ve yılbaşı döneminin inanç, ritüel ve toplumsal anlamını açıklayarak, “Ortodoks geleneğinde Noel, İsa’nın doğumunu simgeler ve 25 Aralık’ta başlar; 6 Ocak’ta Epifani ile tamamlanır. Noel ve Epifani arasındaki bu süre, İsa’nın on iki havarisine atfen kutsal kabul edilen 12 günü kapsar ve yılbaşı da bu dönemin bir parçasıdır” dedi. Noel öncesi ruhu ve bedeni arındırma amacıyla 40 gün süren oruç tutulduğunu, ancak komünyon (kilisede papaz tarafından verilen mayasız kutsanmış ekmeği yeme) için son üç gün yalnızca sade yemeklerle geçilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

ÇOCUKLAR VE GENÇLER, EVLERE SAĞLIK, BEREKET VE HUZUR DİLEKLERİ GÖTÜRÜR

Çavuşoğlu, “Noel arifesi gecesi kilisede ayin ve komünyonla tamamlanan bu süreç, ilahilerle kasabanın sokaklarına taşar. İlahi söyleyen çocuklar ve gençler, evlere sağlık, bereket ve huzur dilekleri götürürler. Bu döngü, bayramın yalnızca evlerde değil, tüm mahallede yaşanmasını sağlayan en canlı ritüellerden biridir. Kutsal ve geçiş dönemi kabul edilen 12 gün boyunca evler ziyaret edilir, kırgınlıklar giderilir ve yardımlaşma ile paylaşım ön plana çıkar” ifadelerini kullandı.

NOEL BABA, AZİZ NİKOLA DEĞİL, KAPADOKYALI AGİO VASİLİ’DİR

Çavuşoğlu, Ortodoks kültüründe Noel Baba figürünün Batı Kilisesi’ndekinden farklı olduğunu, Noah Baba’nın Katolik dünyasında bilinen Demreli Aziz Nikolaos değil, Kayseri Piskoposu Aziz Vasilis olduğunu belirtti. Çavuşoğlu, “Ortodoks inancında Noel Baba figürü, 4. yüzyılda Kapadokya’da yaşamış olan Aziz Vasilis’e dayanmaktadır. Aziz Vasilis, fakirlere yardım eden ve çocuklara hediyeler getiren bir aziz olarak tanınır. Bu nedenle Ortodoks dünyasında hediyeler Noel’de değil, 1 Ocak’ta verilmektedir. Ayrıca Aziz Vasilis’in ölümü, yıl dönümü ile aynı güne denk geldiği için her 31 Aralık gece yarısında anmak amacıyla, onun adını simgeleyen ve iyi şans, bereket ile refahı sembolize eden geleneksel yılbaşı çöreği VasiloPita (Aziz Vasilios Çöreği) yenilir. Çörek yapılırken içine bir altın ya da bozuk para saklanır; o dilim kime düşerse o senenin şanslısı kabul edilir” diye konuştu.

YAZAR EFTİHİDU, OSMANLI DÖNEMİ’NDE RUM NOEL GELENEKLERİNİ ANLATIYOR

Urla-Çeşme Yarımadası’nın geçmişine dair bilgileri Türkçe’ye çevirerek bölgenin çok kültürlü belleğine katkıda bulunmayı hedefleyen Çavuşoğlu, yaptığı araştırmalarla Nitsa Parara Eftihidu’nun “Hristugennoshola / Noel Dönemi” adlı kitabına ve Atina’dan kaynaklara atıfta bulundu. Eftihidu, Osmanlı döneminde Urla’da Rum halkının Noel arifesini ayrıntılı bir şekilde anlatarak, geçmişteki kutlamaları gözler önüne seriyor.

GEÇMİŞTEKİ ÖZEN BAMBAŞKAYDI

Çavuşoğlu, Eftihidu’nun kitabında yer alan Noel arifesi hazırlıklarını “Noel arifesi, Urla’da gündelik hayatın bütünüyle yavaşladığı, evlerin hummalı bir hazırlığa girdiği özel bir zamandı. Bugün yılbaşı, birçok aile için ‘bir araya gelme ve yenilenme günü’ olarak bilinse de, geçmişteki özen bambaşkaydı. Çocuklar yıkanır, tırnakları kesilir; kızların saçları yeniden örülür, erkek çocuklarının saçları berber makasıyla kısaltılırdı. Herkes en temiz ve en yeni giysilerini giyerdi. Evler pırıl pırıl olurdu; daha sonrasında büyükler bu temizliği ‘bir değnek vursan uçar’ sözleriyle anlatırdı. Hazırlık, yalnızca bayrama temiz girmek için değil; gece ayinine ve komünyona hazırlanmak amacıyla ruhen arınmak için de yapılırdı” şekilde dile getirdi.

YENİ YILA ARINARAK GİRME GELENEĞİ

Bugünlerde yılbaşı gecesi çoğu insan dostlarını ararken, o dönemlerde Urlalı aileler arınma ritüelini çok daha belirgin bir biçimde yaşardı. Çocuklar anne, baba, dede ve ninelerinin elini öperek “beni bağışlayın” derdi; ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar vaftiz annesi veya babasını mutlaka ziyaret ederlerdi. Vaftiz edilen çocuğun annesi, vaftiz anneye en güzel yaptığı tatlılardan bir tabak yollar, onlar da çocukların gönlünü hoş tutmak için “bir mum yaksınlar” diyerek cömertçe parayı verirlerdi. Bu küçük temaslar yeni yıla hiçbir kırgınlık kalmadan, temiz bir sayfayla girmenin simgesiydi.

ÜÇ GÜNLÜK ORUÇ VE MÜTEVAZI SOFRALAR

Noel arifesinden önceki üç gün, komünyona katılacak olan herkes, yağa bile dokunmadan oruç tutardı. Sadece ekmekle su çorbası ile geçiştirilirdi. Akşam olunca, evin kadını ertesi gün yenilecek et yemeğini toprak tencerede kaynatmak üzere bırakırdı. Bugün “yılbaşı menüsü” genellikle kalabalık ve zengin sofralarla özdeşleşse de, geçmişte Urla’da daha sade ve dingin bir hazırlık hakimdi. Noel’de hindi pişirme geleneği yoktu; kendisine değişik adlar verilirdi: “diano” ya da “indiano” gibi. Ancak sığır veya dana etinin haşlanması temel geleneği oluşturuyordu. Etin suyuyla pirinç çorbası ve yumurta-limon terbiyesi hazırlanarak, uzun süre bekletilen yemekten sonra “içleri yumuşasın” diye yemek hazırlanırdı.

YASLI EVLERDE SESSİZ NOEL

Urla’daki dayanışma kültürünün en önemli örneklerinden biri de yaslı evlerdeki uygulamalardı. Yetim çocukların yüzü gülmesi için komşular ve akrabalar, yaslı ailelerin ihtiyaçlarını karşılamaya özen gösterirdi. Ayrıca yas tutan aileler, hem Noel’i kutlamaz, hem de yemek pişirmemeye dikkat ederlardi; genellikle mandarins tetrate veya balıkla geçirirdi.

HER TÜTEN OCAK, YEMEK PİŞİRMİYOR

Yaslı evde ocak sadece ısınmak için yakılır, daha fazla üşürlerdi. Küçük Asya’da Noel ile Epifani döneminde evler, ısınmazdı; sıcaklık için veya yemek için dolabın daha soğuk oluyordu. Günümüzdeki kutlamaların aksine, geçmişte ise yaslı evde hiçbir hareketlilik yaşanmazdı. Yakın zamanda yas tutan aileler, özellikle çocukları korumaya dikkat ederdi.

THODORİS KONTARAS’TAN ÇEŞME VE URLA’DA YILBAŞI GELENEĞİ

Tarih araştırmacısı Jano Çavuşoğlu, Urla ve Çeşme’deki yılbaşı geleneklerinin birçok araştırmacı ve yazarın çalışmalarıyla kayıt altına alındığını ifade ederken, dilbilimci ve kültür araştırmacısı Thodoris Kontaras’ın yazılarına dikkat çekti. Çavuşoğlu, Kontaras’ın Erythraia’dan Yunanistan’a göç eden bir aileye mensup olduğunu belirtti. Kontaras, yaptığı araştırmalarla Batı Anadolu Rum geleneğini ele alan birçok kayıt bulduğunu dile getirdi.

EVLER ADETA BİR ÇALIŞMA ARI KOVANINA DÖNÜŞÜRDÜ

Noel yaklaşırken evler adeta bir arı kovanına dönüşüyor; temizlik kutsal bir ayin gibi görülüyor, badana yapılıyor, çamaşır kaynatılıyor, bakır kaplar sabırla ovuluyordu. Eve yapılan hazırlık sadece aile içinde değil; akrabalık ve arkadaşlık bağlarında da anlam kazanıyordu.

REİSDERE’DEKİ EVLER ZEYTİN, DALYAN’DAKİLER SAKIZ AĞACI DALLARIYLA SÜSLENİRDİ

Çarşılar da aynı telaş içerisindeydi. Bayram günlerinin herkes için özel kutlanması için dükkanlar bereketle dolardı. Evin dışı da aynı özenle hazırlanır; zeytin ve sakız ağaçlarıyla süslenirdi.

ALAÇATI VE URLA’DA NOEL ARİFESİ

Arife günü geldiğinde çoğu hazırlık tamamlanırdı. Aile bireyleri temiz giysilerini giyer, birbirlerinden helalleşerek, günah yükü ile bayramı karşılamamaya özen gösterirlerdi. Arife sabahı Alaçatı ve Urla halkı öğretmenlerine ve dostlarına tatlı, şarap ve Noel çöreği gönderirken, karşılık olarak meyve ve kuru yemiş alırlardı.

ÇOCUKLAR “KALİMERA KALANDRA” İLAHİLERİ SÖYLERDİ

Bölgenin en renkli geleneği çocukların katılımıyla yaşanıyordu. “Kalimera Kalandra” ilahilerini söylerken evlere sağlık ve neşe dileklerini taşırlar; çocukların gelişi uğur sayılmaktaydı.

BUGÜNÜN URLA’SINDA O GELENEKLERDEN NE KALDI?

Çavuşoğlu, günümüzde çocukların ilahi söylemediğini ama hala yılbaşını gönül kırıklarını onarıp, sofraları paylaşarak karşılama kültürünün yaşatıldığını ifade etti. Bu eski Rum-Türk komşuluğu, Ege evlerinde sıcaklıkla hatırlanmakta ve yeni yıl, affetmenin ve paylaşmanın bir vesilesi olarak değerlendirilmektedir.

BATI ANADOLU’DA NOEL AĞACI İLK KEZ 1917 YILINDA URLA’DA SÜSLENDİ

Çavuşoğlu’nun vurguladığı paylaşma kültürü, Osmanlı dönemindeki sosyal ilişkilerle sınırlı kalmadı; gündelik hayatın sembollerinde de karşılık buldu. Batı Anadolu’da ilk Noel ağacı 1917 yılında, Urla’da yer alan varlıklı bir evde süslenmesi, bu çok kültürlü toplumsal yapının somut bir örneği oldu. Bu adım, Urla’nın yeniliğe açık yapısını ve farklı inançların yan yana var olan bir yaşam biçimini yansıtıyordu.

YILBAŞI, ORTAK YAŞAM KÜLTÜRÜNÜN SİMGESİ

İlk kez Urla’da bir Rum evinde süslenen yılbaşı ağacı, zamanla sadece bireysel bir ritüel olmaktan çıkıp paylaşılmış bir simgeye dönüştü. Günümüzdeki evlerde, meydanlarda ve alışveriş merkezlerinde yeni yılın en tanıdık göstergeleri arasında yer alması, geçmişten gelen kültürel mirasın yok olmadığını göstermektedir. Urla, Çeşme ve İzmir’in çeşitli semtlerinde yılbaşı, insanların aynı sofrada buluşmasına, paylaşma kültürü sürdürülmesine imkan tanıyor. Geçmişten bugüne, Ege kentlerinde yılbaşı, farklılıkların bir arada yaşadığı kültürel bir hafızanın parçası olarak yaşamaya devam ediyor.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
İzmir’de Çok Kültürlü Yılbaşı Gelenekleri
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Girdap Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!