” Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni” sözü ile mührü basan Fatih Sultan Mehmet’in ardından yaşanan onca tarih ve günün sonunda gelinen 2024 yılı bir İstanbul sonbaharı.
Bu sefer dış mihrakların değil, dış mihrak özentisi ya da maşası olmuşların, cehaletin dibine vurmuşların, dedelerinden kalma öcün peşindekilerin, çetelerin, dolandırıcı sektörlerin, iç mihrakların cirit attığı Şehr-i İstanbul.
Her şey öylesine tanımsız ve iç içe girmiş halde ki bu şehirde, akla sebep teşkil etsin diye aranabilecek başlıkların içerisine bir semtini oturtsan diğer semtini oturtamazsın.
Ezkaza bir mahallede ev beğendin kiralarsın ama yaşayamazsın mesela.
Ev güzel, sokak sevimli, okula yakın falan filanla olmaz, önceden araştırman gerekir ne tip aileler yaşıyor, çeteler var mı, tarikatlar dem tutmuş mu merdiven altların da, ya da hapçısı, tinercisi, sapkını takılıyor mu diye. Mesela Diyarbakır’a, Eskişehir’e gitsen de biri sana yerlisiyim dese şaşırmazsın ve hatta kendini onun yöresinde örf adetine uymak zorunda hissedersin ama İstanbul’da yerlisiyim desen ısrarla esas nereden geldin derler de bırakın geleneğini, örf adetini anlamayı bir türlü bu şehrin de yerlisinin olabileceğini akılları almaz. Semtler vardır mesela, sokaklarında bayram günleri bile çöp kutularının dolup taştığı, lağım kokulu caddelerinde 500 liraya dürüm yemek için kuyruğa girerler de ertesi gün açız diye röportaj verirler.
Dedenin babasından kalma 200 yıllık mezarlığa gidersin bir bakarsın ki mezarlığın tarihi demirleri yok. Gider Müdürlüğe sorarsın, personel yok bekçi koyamıyoruz hurdacılar da geceleri soyuyor diye cevap verirler de düzinelerle personel çıkarttık kadrolardan diyemezler. Geceleri lüks diye bilinen bazı caddelerde adım başı trafik çevirmesi yapılır ama çevirmeden çıkan milyonluk son model arabalar bomba etkisi yaratan egzozları ile patlaya patlaya sabahlara kadar dolaşır. Tamamını saymaya ise sayfalar yetmez.
Kim bunlar, kim bu şehri basan tuhaf insanlar, tuhaf insanları koruyup, kollayan daha tuhaf insanlar? Suriyeliler falan demeyin sakın, modası bitti konu yorgun.
Birileri der ki, CHP lilerin işi, kasıtlı bu hale getiriyorlar, birileri de der ki AKP hepimizi bu şehirden gönderip yok etmek istiyor.
Peki bu şehirde partilerin, particiliğin, tarikatların, derneklerin, örgütlerin, çetelerin dışında kalmış, hiç birisi ile ilgisi olmayan insanlar yani sırtını bir yere dayamayanlar ne yapar?
Azınlık olarak biryerlerde günü atlatmaya çalışıyorlar. İlginç ama vergilerini düzgün ödüyorlar, sofraları mütevazi, doyduktan sonra yemiyorlar, fazla sokağa çıkmıyor ve kapıyı her çalana açmıyorlar, ama çıktıkları zaman, yolunu kesip para isteyenlere bıçaklanmamak için ceplerinde 3-5 lira mutlaka bulunduruyorlar.
Dik dur İstanbul, sen ne badireler atlattın Faili meçhul…