‘Selmin’ adlı kalem
Selmin PAZVANTOĞLU
Merhum SAVAŞ AY’ın köşe yazısı
Yorgun ayak izlerine yenilerini, bir gün sonra en yenilerini katmak için yarışmak. Çok fikirli gündemlerin öz zikrini yakalamak ve çekmek tespihi “sen ben ve fesleğen, sen ben ve fesleğen.” Şeref vermek âlemin korkularına, şerefsiz yüreklerin aç biilaç bakan ruhlarına.
Arada bir zaman kaybı da olsa bırakmak parmaklarını satırlara, kaybetmeden ellerini susturmadan gözlerini. Ve arada bir yürümek, dönemin en onurlu çetesiyle gece bakkallarına ‘Dost’u kollamak,’ ‘Digor’u hatırlamak’ yağmurlu saatlerin hüzünlü ıslaklarında. İnadına bilmek, inadına sevmek, inadına sen ve ben.
Ama ardında kalan, sepetin tuzlu tellerinde gururunu arayan balıkların pulları.
Savrulduğun ise derinsiz, tuzsuz, sığ denizlerin suları…
Biliyorken bilmiyordum, ötelerin sınır tarlalarında yudumlanan ‘estikan’ çaylarının demlerinde. Ve susuyordu sesim çok konuşan rüzgârların koynunda.
Biliyorken bekledim seni, beni ve fesleğeni. Görene dek derinsiz denizlerin kaya diplerine gömülmüş kumlarda.
Bazen hayatın tadı bir merdiven altına gizleniverirmiş fesleğen yapraklarında…
Yeter ki onursuz olmasın aşk…
Güzel sözler bunlar
Ne kadar deli ya da akıllıysam, arkadaşlarım da o kadar akıllı ya da deli elbette. Böyle güzel laflar eden de bir ‘deli arkadaşım” Adı Selmin Pazvantoğlu. 6 okka yüreği olan, o koca yürekte yaşayan her şeye sevgi besleyen bir gerçek hayat dostu o.
Yolumuz Güneydoğu’da kesiştiğinde eteği belinde, değme erkeğe taş çıkaracak yaman çalışmalarını bizzat görmüşlüğüm vardır Selmin’den. Ne görüyorsunuz
Bunları buraya yazış nedenim var. Bir takım çıkar çevrelerinin tekerine çomak sokan haberler yapmış bu deli kız. Fincancı katırları ürkmüş, işleri bozulmuş hazretlerin.
Kız başına bulunca korkuturuz sanmışlar tehdit küfür kıyamet eylemişler. Bizim ki tınmamış bile. Şimdi ‘asar keseriz’e getiriyorlar lafı.. O da “hoş geldiniz safa getirdiniz, böyle buyurun” diyor.