Annenin maruz kaldığı psikolojik şiddet, yalnızca kendisini değil, aynı zamanda çocuğunu da olumsuz bir şekilde etkileyerek hayatın birçok sürecini aksatmaktadır. Bu durum, kadının yaşadığı psikolojik şiddetin kültürel normları, sosyal hayatı, aile ilişkilerini ve ekonomik üretkenliği etkileyerek meydana gelebilmektedir. Maalesef toplumda şiddet, genellikle ‘adli vaka’ olarak gündeme geldiği için kadına yönelik şiddet çalışmaları fiziksel boyutuyla sınırlı kalmaktadır. Bununla birlikte, fiziksel şiddet kadar etkili olmasa da göz ardı edilen psikolojik şiddet oranları, oldukça yüksektir ve bireylerin hayatında ciddi olumsuz etkilere yol açmaktadır. Kadınlara uygulanan psikolojik şiddet konusunda dikkat çeken önemli bir nokta ise bu durumun çocukların sağlıksız süreçlerle büyümesine sebep olmasıdır. Çünkü bilinen düşünce, ‘anne ne kadar sağlıklı ise, çocuk da o kadar sağlıklıdır’ bu noktada önemli bir gerçeği ifade etmektedir.
Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi’nden Klinik Psikolog Nilsu Yavuzer, psikolojik şiddetin sadece maruz kalan bireyleri değil, toplumu da etkileyen bir sorun olduğunu vurgulamaktadır. Yavuzer, “Psikolojik şiddet, bir kişinin diğerine duygusal ve zihinsel olarak zarar vermek amacıyla kullandığı manipülatif, aşağılayıcı veya baskıcı davranışları içerir. Aşağılama, suçlama, aşırı eleştirme, tehdit, hakaret etme ve utandırma gibi davranışlar psikolojik şiddetin işaretleridir” diyerek konunun önemine dikkat çekmektedir. Şiddetin genellikle fiziksel olarak algılandığı bir ortamda, psikolojik şiddetin gizli kalması nedeniyle tespit edilmesinin zor olduğunu belirtiyor ve bu durumun insan hayatında ciddi olumsuz etkiler bırakabileceğini ifade ediyor. Ayrıca, bu tür psikolojik şiddete maruz kalma süresi uzadıkça bireylerin özsaygısını yitirmesi, sosyal ilişkilerinin bozulması ve yaşamdan giderek daha fazla izole olmaları gibi sonuçlar doğabileceğini de dile getiriyor.
Özellikle kadınların psikolojik şiddete erkeklerden daha fazla maruz kaldığını ifade eden Yavuzer, bu durumun kökeninde yatan toplumsal roller ve cinsiyet normlarının yanı sıra ekonomik bağımlılık ve güç dinamikleri olduğunu da aktarıyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nden elde edilen verilere göre, ülkemizde kadınların yüzde 43,9’u psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Bu oran, psikolojik şiddeti diğer şiddet türleri kadar ciddiye almamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Çünkü fiziksel izler bırakmayan psikolojik şiddet, özellikle kadının anne rolünü ve aile içindeki durumunu olumsuz etkiler.
Herkesin şiddetin her biçimiyle savaşması gerektiği gibi, psikolojik şiddet konusunda da farkındalığın artırılması gerekmektedir. Klinik Psikolog Nilsu Yavuzer, öncelikle toplumu bilgilendirerek bu konuda farkındalık sağlanmasının önemine vurgu yapmaktadır. Sebebi dışında somut izler bırakmayan bu tür şiddetin ciddiye alınması ve toplum olarak bununla mücadele edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ayrıca, Yavuzer, annenin ruh sağlığının çocuğun gelişiminde son derece kritik bir rol oynadığını hatırlatmaktadır. Anne olmanın sadece bebeği doğurmakla kalmayıp, birçok zorlayıcı süreci de içerdiğini ve psikolojik şiddet gören annelerin yalnızca kendilerini değil, çocuklarıyla olan bağlarını da derinden etkilediğini ifade etmektedir.
Psikolojik şiddet mağduru olan annelerin stres, kaygı, depresyon ve öfke gibi sorunlarla baş ettiklerini belirten Yavuzer, bu durumların çocuklarıyla güvenli bir bağ kurmalarını zorlaştırdığını vurgulamaktadır. Annenin yaşadığı güvensiz ortam, çocuğun kendini güvensiz ve kaygılı hissedebilmesine neden olabilir. Bunun yanında, annenin ruh halinin çocuk üzerindeki etkisi oldukça büyüktür; zira anne, çocuğun ilk rol modelidir ve yaşanan olumsuz durumlar, çocuğun ileride benzer duygular ve davranışlar yaşamasına sebep olabilmektedir. Bu tür olumsuz etkiler, çocuğun ikili ilişkilerde sağlıksız ve güvensiz bağlar geliştirmesine zemin hazırlayabilir.