İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, terör örgütü PKK/KCK’nın “kent uzlaşısı” stratejisi çerçevesinde gerçekleştirdiği faaliyetlere ilişkin önemli bir soruşturmayı tamamladı. Bu kapsamda, örgüt mensuplarının İstanbul’daki ilçe belediyeleri ve büyükşehir belediyesinde, ilçe meclis üyelikleri ile belediye başkan yardımcılıklarına yerleştirildiği tespit edildi. Bu yöntem sayesinde terör örgütünün şehir içindeki etkinliğinin arttırıldığı ve finansal destek sağlandığı iddia ediliyor.
Soruşturma sonucunda, Ataşehir Belediye Başkan Yardımcısı Livan Gür, Kartal Belediye Başkan Yardımcısı Cemalettin Yüksel ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) meclisinde görev yapan 5 meclis üyesinin aralarında bulunduğu toplam 10 kişi hakkında, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla dava açıldı. Sahip oldukları kamu görevleri nedeniyle, bu kişilerin terör örgütü ile olan bağlılıkları ve sorumlulukları daha da önem kazandı.
İddianame, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Dava açılan sanıklar için, 7 yıl 6 ay ile 15 yıl arasında değişen hapis cezaları talep ediliyor. Bu durum, hukuki süreçlerin şeffaflık ve adalet ilkeleri çerçevesinde ilerlemesi açısından da dikkat çekmektedir. Söz konusu dava, yerel yönetimlerin ve bu yönetimlerdeki görevlerin ne derece hassas bir mesele olduğunu gözler önüne seriyor.
Gözaltına alınan bu kişilerin, şehir yönetiminde üstlendikleri görevler sayesinde, terör örgütünün faaliyetlerine katkı sağladıkları ve bu yolla örgütün güçlenmesine yardımcı oldukları iddia ediliyor. Bu tür olasılıkların, kamu yönetimindeki güvenilirliği tehdit etmesi bakımından son derece önemli sonuçlar doğurabileceği vurgulanmaktadır. Ayrıca, toplumsal güvenin yeniden sağlanabilmesi için, yerel yönetimlerin temizlenmesi ve şeffaf bir yapı içerisinde kurulması gerektiği ifade edilmektedir.
Bu dava, sadece İstanbul ile sınırlı kalmayıp, ülke genelindeki diğer belediyeler ve yerel yönetimler için de bir örnek teşkil etmektedir. Terör örgütleriyle bağlantıların deşifre edilmesi ve bu tür yapıların şehir yönetimlerinden tamamen temizlenmesi, devletin temel görevlerinden biridir. Dolayısıyla, gerçekleştirilen bu soruşturmanın ve dava sürecinin nasıl sonuçlanacağı, Türkiye’nin geleceği açısından da oldukça önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
Öte yandan, halkın bu tür süreçlere olan güveninin tesis edilmesi için, her türlü yolsuzluk ve suçluluğun üzerine kararlılıkla gidilmesi kaçınılmazdır. Dava sonucunda hükmedilecek olan cezalar, sadece sanıklar için değil, aynı zamanda toplumsal adaletin yerini bulması açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bu soruşturma ve açılan dava, Türkiye’nin genelinde benzeri durumlarla karşılaşılmaması adına hem bir uyarı niteliği taşıyacak hem de yerel yönetimlerin işleyişini sorgulamaya itecektir.