Yaşam koşulları giderek ağırlaşıyor ve insanlar için hayat çekilmez bir hale gelmeye başladı. Özellikle gelir düzeyi düşük olan kesimler, ekonomik sıkıntılar nedeniyle zorlu bir dönemden geçiyor. Orta direk olarak adlandırılan aile yapılarının sofralarındaki yemek çeşitleri de giderek azalmış durumda. Ekonomideki olumsuz koşullar, aile sofralarını her geçen gün daha da yoksul hale getiriyor. Aile içindeki beslenme alışkanlıkları da bu durumdan oldukça olumsuz etkilenmekte.
Bir zamanların vazgeçilmez yemeklerinden olan et, şimdi pek çok ailenin hatıralarında kalmış durumda. Aile sofralarında şimdi düşünme aşamasında olan “pirzola”, çoktan ortadan kaybolmuş, hatta “bonfile” de bu sofralardan silinmiş. Günümüzde en yaygın haliyle kıyma, ailelerin en sık karşılaştığı yemek türü haline gelmiş. Kıyma, nadiren de olsa sofralarda yer bulabiliyor; ancak bunun bile bir gereklilikten öte bir sevinç kaynağı olduğu aşikâr. Büyükler, çocuklarına kıymayı tanıtırken, içten bir üzüntü ile “Bak oğlum, bu da kıyma” diyebiliyorlar. Ancak özellikle “pirzola” gibi daha doyurucu ve lezzetli yiyeceklerin çocuklar tarafından sorulması soru çok geçerliliğini yitirmiş duruma geldi. “O çorba bitecek” şeklinde gelen tepkiler, eski yemek çeşitlerine olan özlemi ve umudu bir o kadar derinleştiriyor.
Şimdi Ramazan ayı içerisindeyiz. Bu özel ay, insanlar için bir nevi büyük bir sınav dönemini temsil ediyor. Birçok insan, aylar öncesinden, yetersiz beslenme ile açlık sınavına hazırlanmış durumda. Duygusal bir gıda sistemi ile birlikte, ramazan boyunca mide alışkanlıklarının da değişmesi baş gösteriyor. İftar vakti, her ne kadar açlığın sona ermesi için bir zaman dilimi olsa da, eski Ramazanların bereket dolu sofraları artık hayalden öteye geçemiyor. Pirzola hayalleri akıllarda dolaşırken, kahve ve şeker gibi ikramlar yine de sofralarda yer alacak. Ancak bunların tat ve doyuruculuk açısından ne kadar yeterli olduğu ise tartışma konusunu oluşturuyor.
Ramazan’ın getirdiği dayanışma ruhu, birlik ortaklığı ve vefakar dostluklar, zor zamanlarda daha da anlam kazanıyor. Vefakar dostlar, dostluk ilişkilerini bu dönemde daha da pekiştiriyor. İhtiyaç sahiplerinin yanında olmak, toplumsal dayanışma ruhunu artırmak bu dönemde daha da önem kazanıyor. Bu tür ince detaylar, ekonomik kriz sürecinde insanları bir arada tutmakta büyük rol oynuyor. Yiyeceklerin azlığı, belki de bir araya gelme ve dayanışma imkanını artırıyor, insanlar arasındaki bağların daha da kuvvetlenmesine neden oluyor.
Sonuç olarak, ekonomik krizin etkileri ailelerin yemek sofralarına ve yaşam standartlarına doğrudan yansırken, toplumsal dayanışma ve dostluk ilişkileri de bu zor dönemlerde önem kazanmaktadır. Sofraların eski ihtişamı geri gelmese de, manevi değerler asla kaybolmamaktadır.