Hayvan popülasyonu ile ilgili mevcut durum oldukça karmaşık ve acı verici. İstatistikler, sokaktaki hayvan sayısının giderek arttığını gösteriyor; bu da hem insanlar hem de hayvanlar için daha güvensiz bir ortam yaratmaktadır. Peki, bu noktaya nasıl geldik? Mekanizma oldukça karmaşık; ancak, yasada yapılan değişiklikler ve bu değişikliklerin sonuçları üzerinde durmak gerekmektedir.
Yasa değişikliklerinden biri, “Yerinde Yaşat” ilkesinin 6. maddesindeki değişikliktir. Bu madde, sokak hayvanlarının kısırlaştırılması konusunda gönüllülüğü azaltmış ve birçok hayvanseverin güvenini sarsmıştır. İnsanlar, belediyelerin kısırlaştırma yöntemlerine güvenememekte ve bu nedenle sokak hayvanlarının barınaklarda kötü koşullarda yaşamaya mahkum olmasından endişe duymaktadır. Ayrıca, özel kliniklerde kısırlaştırma işlemleri 15.000 TL ile 18.000 TL arasında değişmektedir. Bu da, gönüllü hayvanseverlerin bu yükün altından kalkmasını neredeyse imkansız hale getiriyor.
Hayvanseverlerin tepkileri, geçmişte yaşananlar ışığında oldukça anlaşılır. Konya’daki barınakta, başına kürekle vurularak öldürülen yavru köpekleri unutmamak gerekir. Her gün sosyal medyada farklı bir hayvan koruma platformu, başka bir barınaktaki dehşet verici yaşam koşullarını kamuoyuna duyuruyor. Açlıktan birbirini yiyen hayvanlar, hastalık ve hapis gibi insanlık dışı koşullar altında yaşam mücadelesi vermek zorunda kalıyor. Bu tür zulümler karşısında duyarsız kalmak, insanlık onuruna yakışmamaktadır.
Sokak hayvanlarının popülasyonunu kontrol altına almak için “Kısırlaştır – Yerinde Yaşat!” ilkesine dönülmesi gerektiği en büyük talep olarak ön plana çıkıyor. Bunun aksi durumda, mevcut popülasyondaki artış devam ederse daha trajik olaylarla karşılaşmamız muhtemel. Planlı ve vicdanlı bir şekilde ilerlersek, bu sorunun 15 yıl içerisinde çözülebileceği belirtiliyor. Ancak, bu tür bir sorunla yüzleşmek yerine başvurulan yöntemler, durumun daha da kötüleşmesine yol açmaktadır.
Hayvanseverlerin bu zorlu süreçte gösterdikleri mücadele gerçekten takdire şayan. Yasaya karşı güçlü bir direniş sergileyerek, bu haksız ve canice eylemlere karşı çıkıyorlar. Her gün, kendi imkanlarından fedakarlık yaparak, maddi veya manevi destek sunmaya çalışıyorlar. Gittikleri her yere, bir kap daha fazla yemek götürmek, hayvanların yaşam mücadelesine destek olmak için yapılan bu fedakarlıklar, onların ne denli değerli olduğunu gösteriyor. Hayvanların güvenliği için kaygılanan bu bireyler, ne olursa olsun mücadelelerine devam etmektedirler.
Bu mücadele sadece hayvanlar için değil, insanlık onuru için de bir çağrıdır. “Kurtuluş yok tek başına, ya tüm türler ya hiçbirimiz!” sözü, bu mücadeledeki birliği ve dayanışmayı simgelemektedir. Hayvanlarla insanlar arasındaki bu bağın güçlendirilmesi, toplumun vicdanı ve adalet anlayışı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden, hayvanların haklarına sahip çıkmak ve onların yaşam koşullarını iyileştirmek herkesin sorumluluğudur.