Dostlar bazen şaka yollu, bazen de tüm ciddiyetleri ile soruyorlar: “Sürekli muhalefet ediyorsun, 23 yıllık AKP iktidarları döneminde hiç mi iyi bir şey yapılmadı?” Bu soru beni düşündürüyor. Evet, muhalifim ama bu muhaliflik körü körüne değil. Acaba toplumun genelini ilgilendiren iyi şeyler olmuş da ben mi göremedim? Geçmişe dönüp hem yazdıklarıma hem de AKP’nin icraatlarına baktım; ne yazık ki iyi bir şey bulamadım.
İktidarın 23 yıldır varlığını sürdürebilmesinin nedenlerinden biri muhalefet partilerinin “örtülü” desteği ve uluslararası sermayenin Türkiye üzerindeki etkileri. Bu durumu biraz daha açmak gerekirse, AKP içerideki stratejisini halkın kutsalları üzerinden kurguladı. Din öğretilerini, emsalleri gibi siyasal İslamcı organizasyonların yayınlarıyla birleştirerek toplumu kutuplaştırdı ve ayrıştırdı. Bu süreçte, kindar ama az dindar bir nesil yetiştirmeyi başardı. Özellikle CHP hedef alındı; çünkü AKP bu partiyi Türkiye’deki toplumsal muhalefetin temsilcisi olarak gördü. Ne yazık ki Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu da bu tuzağa düştü.
Seçimler de iktidarın sürmesini sağlayan önemli bir unsur. Toplumsal destek yerine, halkın oyuna sahip çıkılmaması sonrası birçok mühürsüz oy pusulası geçerli sayıldı. Dönemin CHP yönetimi Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) güvenerek hatalar yaptı. Halkın tepkilerinin çoğalması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek durumu gözler önüne serdi. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş, sabaha karşı saat 04.00’te seçimi kazanmıştı; ancak günün ilerleyen saatlerinde seçimi Melih Gökçek’in kazandığı açıklandı. Olay, üzerine gidilmediği için geçiştirildi.
Ülkeler, geçmişten gelen gelenekleri, halkının refah düzeyini, bilime ve çevreye verdikleri önemi ile değerlendirilir. Dış politikadaki mevcut durum sizleri gururlandırıyor mu? Eğitim alanında ilkokuldan üniversiteye kadar elde edilen başarılar neler? Eğitim kurumları tarikat ve cemaatlere verilerek kalitesiz bir yapıya dönüştürülmedi mi? Hukuk sistemindeki adaletsizlikler, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki anlaşmazlıklar ve yerel mahkemelerin AYM kararlarını uygulamaması güven sarsıcı değil mi? Güvenlik politikaları ise belirsiz; Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) kimliksizleştirildi ve emniyet teşkilatı devletin değil, iktidarın aracı haline geldi.
Liyakat ve kamu görevlileri konusunu da değerlendirmek gerek. “Ben devletin valisiyim, devletin savcısıyım” diyebilen birinin varlığını sorgulamak mantıklı değil mi? Sağlık alanındaki durum ise tam anlamıyla bir vahşete dönüşmüş durumda. Hasta garantili şehir hastanelerinin Türk halkına maliyeti 2025 yılında günlük 286 milyar TL’ye ulaşacak. Bütçeden bu alana ayrılan gelir ise yalnızca yüzde 7. Bu oran, batılı ülkelerin çok altında.
Çevre konusunda yapılanlar da oldukça dikkat çekici. Haritada yerini bile gösteremediğimiz ülkelerden gelen şirketlere binlerce kazı izni verilmesi ile kaynakların suistimali gözler önüne serilmiyor mu? Kamu kaynaklarının dağıtımındaki adaletsizlik ise bir başka sorun. Emeklilere, işçilere yüzde 15 zam yapılırken, sağlık, ilaç, elektrik, doğalgaz ve vergi oranlarındaki artışlar yüzde 50’ye kadar çıkıyor.
Son olarak, çiftçilerimizin hali içler acısı. Üretim yapamıyor, girdi maliyetleri yüksek olduğu için kazanç sağlayamıyorlar. Tüm bunları düşündüğümüzde, AKP’nin 23 yıllık iktidarı döneminde halk yararına uyguladığı bir politikası örneği vermek oldukça zor.