İstanbul’un merkezinde, çağdaş sanatın dinamiklerini yansıtan ARTCONTACT İstanbul 2025, beşinci edisyonuyla sanatseverlerin ilgisini çeken bir platform haline geldi. Öne çıkan küratöryel projelerden biri de Pınar Kanber’in öncülüğünde hayata geçirilen Cumhuriyet Sanat Galerisi oldu.
Sanatın bir bireysel ifade aracı olmanın ötesinde, toplumsal hafızayı bulunduran bir güç olduğuna inanan Kanber, bu sergide yer alan sanatçıları geçmişle günümüzü bağlayan bir halka olarak sunuyor.
Pınar Kanber’in yıllar süren sanat yönetimi ve araştırmacı kimliği, bu dikkat çekici sergide belirgin bir şekilde hissediliyor. Selçuklu kervansaraylarından mukarnaslara uzanan görsel anlatımlarıyla Kanber’in işleri, izleyiciyi estetik bir deneyimden çok, tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor. Bu sergi, sanatçıların bireysel araştırmalarıyla kolektif kültürel geçmişi bir araya getiriyor.
Sergideki sanatçılardan Hayriye Sır, Tire’den gelen içsel bir renk yolculuğunu tuvaline yansıtıyor. Çocuk gelişimi uzmanlığı sayesinde yaşamın dokularını resmetmeye devam eden Sır, “Zaman Kristalleri” adlı eserleriyle yapısal değişimin ve evrensel enerjinin sanatta nasıl somutlaştığını gözler önüne seriyor.
Reyhan Uludağ, sanat eğitiminin farklı evrelerinden edindiği deneyimleri çok katmanlı bir estetikle harmanlıyor. Fransa’dan Türkiye’ye uzanan pek çok uluslararası ödül kazanmış olan Uludağ’ın eserleri, sadece renklerin değil, sanatçının emeğinin de izlerini taşımakta. Zamanın ve mekânın kırılgan yüzeylerine yaptığı göndermeler, onun eserlerini hem görsel hem de düşünsel bir deneyim haline getiriyor.
Funda İyce Tuncel, çağdaş sanat sahnesindeki varlığını yıllar süren çalışmalarıyla sürdürüyor. Sanat danışmanlığı ve dernek yöneticiliği görevlerinde de yer alan Tuncel, nadir sanatçılardan biri olarak kitap yayımladı. Bu sergide eski imgeleri güncel olanla birleştirirken, göç teması, kadın imgeleri ve mekân kavramı üzerine yaptığı çalışmalarla sanatın toplumsal iletişimi nasıl dönüştürebileceğini gösteriyor.
Cumhuriyet Sanat Galerisi’nin ARTCONTACT İstanbul’daki bu özel temsil gücü, sadece bir sergi olmanın ötesine geçerek sanat ile zaman arasındaki ilişkiyi estetik bir belge olarak ortaya koyuyor. Kervansaraylar gibi zamanı taşıyan sanatçılar, geçmişi sadece hatırlamakla kalmayıp, onu yeniden inşa ediyorlar.
Pınar Kanber’in vurguladığı gibi:
“Sanat benim için sadece mutlu etme aracı değil, düşündürme, yüzleşme ve sorgulama aracıdır.”
Bu sergi, tam olarak bu işlevi yerine getiriyor: Düşündürüyor, yüzleştiriyor ve sorgulatıyor – zaman nedir ve biz onun neresindeyiz?