Türkiye, coğrafi konumu itibariyle bir deprem kuşağında yer almaktadır. Bu gerçek, ülkenin her kesiminde deprem olaylarının anımsanmasını ve konuşulmasını sağlar. Çocukluk dönemimde, evimizin pilli radyosunda dinlediğim haberlerde Gediz’de meydana gelen bir zemin sarsıntısının ardından birçok köy evinin yıkıldığı ve can kayıplarının olduğu bilgisi dikkatimi çekmişti. O dönem deprem kavramının ne anlama geldiğini tam olarak idrak edememiş olsam da, Arif Dedem’in sözleri kulağımda yankılandı. O, depremin yer sarsıntısı olduğunu ve kerpiçten yapılan evlerin yıkılması halinde hayat kaybının olabileceğini anlatmıştı.
Gelişen yaşım ve öğrenim dönemimle birlikte, radyo dinleyerek ve gazeteleri okuyarak depremlere dair daha fazla bilgi edinme fırsatı buldum. 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi, bu konuda en fazla etkilendiğim anlardan biri oldu. O büyük felakette 7.5 büyüklüğündeki depremin ardından kayıplar, resmi verilere göre 18,373 kişi olarak kaydedildi. Ayrıca 48,901 kişinin yaralandığı ve 600 binden fazla kişinin evsiz kaldığı bilgisi, benim için de haberin iç yüzünü anlamamı sağladı. Aynı yıl içinde Düzce’de yaşanan 7.2 büyüklüğündeki depremin ardından 894 kişi hayatını kaybetti.
Zaman ilerledikçe, depremler Türkiye’nin gündeminde daha çok yer edinmeye devam etti. Özellikle 2011 yılında Van’da yaşanan depremler, yine büyük kayıplara neden oldu. Aradan yıllar geçmesine rağmen, sesi okuduğum bu korkutucu olaylar benim için hala taze bir hafıza. 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremler, benim için en sarsıcı anlardan biriydi. Çalıştığım işyerinde deprem anında yaşadıklarım, hafızamda silinmez izler bıraktı. Pazarcık ve Elbistan merkezli bu iki deprem sonucunda, 52 binden fazla insan yaşamını yitirirken, yüz binden fazla insan da yaralandı.
Bu noktada, ülke yönetimlerinin depremle mücadeledeki tutumları da dikkat çekiyor. İktidarın, yaşanan büyük depremler karşısında hiçbir somut adım atmadığını söylemek mümkün. Gölcük depreminden sonra alınan geçici vergi önlemleri, kalıcı hale gelirken bu vergilerin deprem için harcandığına dair hiçbir iddia yok. Maliye Bakanı, bu paraların yol, köprü ve tünel yapımında kullanıldığını ifade etti.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, göreve geldiğinde depreme dayanıksız binaların tespiti ve dönüşüm projeleri üretmeye başladı. Yaptığı bu projeler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına iletildi. Ancak İmamoğlu’nun projeleri, iktidar tarafından engellendi. Özellikle, kamu bankalarının kredi vermesinin engellenmesi, projelerin sürdürülebilirliğini tehlikeye attı. Bu süreçte, parası olanların projeye destek bulduğu, olmayanların ise mağduriyeti derinleşti.
Son olarak, Ankara Valisi’nin CHP’nin yürüyüşüne yönelik yasak açıklaması, düşüncelerin ifadesinin ne denli güçleştiğini göstermektedir. Anayasal olan bu hak, devletin değil, iktidar partisinin çıkarları doğrultusunda şekillendirilir hale gelmiştir. Bu durum, demokrasinin gereklilikleri açısından endişe verici bir tablo çizmektedir.