USD38,89
%0.36
EURO43,45
%-0.25
BIST9.668,36
%1.33
Petrol65,41
%1.36
GR. ALTIN3.997,10
%-0.90
BTC4.075.250,26
%1.67
İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkâri
Hatay
Iğdır
Isparta
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Mersin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak
  1. Haberler
  2. Özel Haber
  3. Ey faniler… Bu yazımı hem okuyun hem de paylaşın.

Ey faniler… Bu yazımı hem okuyun hem de paylaşın.

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ey faniler…

Fani Ne Demektir;

ÖZEL HABER

Kalıcı olmayan anlamına gelen kelimeler arasında fani kelimesi de bulunmaktadır. Bu kelime çoğunlukla dini kitaplarda geçmektedir. Ancak kibar bir telaffuzunun olması günlük hayatta kullanılmasına da sebebiyet vermektedir. Fani kelimesi aynı zamanda insanlar için kullanılan bir kelimedir. Dünyada yaşayan tüm insanların gelip geçici olduğunu ve bir gün öleceğini belirtmek için kullanılmaktadır. İşte, merak edilen tüm detaylar.

Ey faniler diye yazımı başlattım nedeni hepimiz birer faniyiz bu dünya denen gezegende, yani kısacası ölümlüyüz. Peki bu ölümlü dünyada öleceğimizi bile bile neden nankör oluyoruz onu bir türlü anlamakta zorlanıyorum. Ben kediye nankör diyenler oluyor ama bana sorarsanız en nankör varlık insandır diyorum.

Neden insandır onu da kaleme alarak anlatayım size.

Çünkü söz uçar ama yazı kalır.

Bende bir fani olarak Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını sizlerle birlikte şükürler olsun yaşadım. Ben yaşım gereği bu yüz yılın sadece 66 yılında bulundum. Ondan öncesini de o yılları yaşayan büyüklerimizden yada kitaplardan okuyarak öğrendim.

Ben şöyle söyleyeyim, kendi bire bir yaşadıklarımı bizzat size aktarmakta yarar görüyorum. Ben 1957 yılında İstanbul’un Tophane ilçesinde dünyaya geldim. Rahmetli babam o zamanlarda tramvaylarda vatmanlık yapan biriymiş, Ben babamın ikinci evladıyım, benim birde ablam var. O zamanlar üç çocuk yapın diyen yöneticiler yokmuş, babam ile annem de iki çocukta kalarak yetinmişler. Demek ki  o zaman da ailelerin geçim sıkıntısı var dı ki bizimkiler de böyle karar aldılar karı koca. Babam o günkü şartlarda alın teri ile kazandığı maaşı ile bize yani dört kişilik aileye çok refah olmasa da kanınca kararınca bakarmış.

Ama o yıllarda hayat yine zormuş. Yokluk varmış, bende o yokluğun içinde büyüdüm nasıl mı? Kahvaltıda zeytini yarım yarım yiyerek. Kasaptan eti annem utanarak isterdi kediye diye.  İki yüz elli gram ve o kıyma ile bize köfte yapardı bol ekmekli. Hatta zaman zaman Tophaneden Eminönü’ne Et Balık Kurumuna kıyma almaya yürüyerek gittiğine de şahit oldum açıkçası. Et ve kıyma orada daha ucuzdu.

Yine o zamanlar siz hatırlamazsınız yeni nesiller, her mahallede kunduracılar vardı. Ayakkabıların altı delindiği zaman onlar devreye girer ve ayakkabının tabanına kösele çakardı. Yani yeni ayakkabı almak gibi bir lüksümüz yoktu. Ülkenin en lüks mağazası olan Sümerbank vardı, oranın ürettiği ayakkabıları alır sadece bayramlarda giyerdik. Her mahallede terzide vardı, Sümerbank’tan kumaş alınır terzilere takım elbise diktirilirdi. Siz hiç yamalı elbise yada pantolon giydiniz mi? zannetmiyorum belki de yamanın ne olduğundan bile haberiniz yoktur. Hani şimdi moda diye aldığınız yırtık pantolonlar var ya, işte o zamanlar o pantolonlar eskidiği zaman kendiliğinden yırtılırdı ve yırtık giymek ayıptır düşüncesiyle yırtık olan yere yama yapılırdı. Bizim zamanımızda plastikten yapılmış naylon ayakkabılar ve kara lastik denilen lastikler vardı. Bunları şimdi günümüzde görmeniz mümkün değil tabi ki, bir zamanlar bu saydıklarımın hepsi şimdi nostalji oldu ama Google arama motoruna yazın hepsi önünüze çıkar bir anda.

Değerli faniler bunları neden sizlere anlatıyorum biliyor musunuz?

Şimdi bu kadar bolluk ve bereket var ama şükür yok. Şükür olmadığı gibi nankörlük çok.

Ben daha sonra ki yıllar okudum ve mesleğimi seçtim gazeteci oldum.

İşte hayatın gerçeklerini o zaman daha iyi anlamaya başladım. Mesleğe 1974 yılında başladım. Yani Kıbrıs savaşı zamanı. O dönemlerde ülkenin yöneticisi merhum Bülent Ecevit’ti. O dönemlerde sıkıntılı dönmenlerdi. Ülke bir girdap içinde çıkmak için mücadele veriyordu. Savaş bitti. ama ülkede sorunlar bitmedi. Daha sonra devleti yönetmeye talip olanlar bayrağı Ecevit den aldı, ama bu ülkede susuzluk yaşandığı dönemlerde bu ülkede su vardı da biz mi içtik demeye başlayan bir lider çıktı meydana, kim mi o lider siz gençler yine hatırlamazsınız merhum Süleyman Demirel. Yahu siz eskiden bizi yönetenlerin zamanına denk gelseydiniz o zaman nasıl davranırdınız inanın bilmiyorum. İşte tam o zamanlar da bu sağ sol olayları çıktı ve millet birbirini yemeye başladı. Sokaklar resmen Teksas oldu. Ve sonunda işte 1977 Taksim de yaşanan 1 Mayıs olayları, bir hiç uğruna 34 kişi sokakta can verdi. O olayların o zaman bende bizzat gazeteci olarak tam ortasındaydım yani olayları bire bir yaşadım. O gün ömrümden ömür gitti.

Ülke kaos içinde bu duruma kim dur diyecek tabi ki ordu, haydi o zaman darbeli günlere geçelim bir gün sabah uyandık ordu ülkeye el koymuş ve her taraf askerlerle dolu. Yani darbe olmuş kısacası. Bir ülkeye darbe yapılırsa o ülke ne olur en az yirmi yıl birden geriye gider. Bu nedenle yeniden ülkede sefillik başladı. Ülkede nöbetini devretmek için çare arayan ordu, sonunda bir koalisyon hükümeti kurmaya karar verdi ve bir anda ne kadar devleti yönetme meraklısı varsa işte o zaman kolları sıvayarak tekrar ortaya çıktı. Kimileri günümüzde olduğu gibi yeni partiler kurdu kimileri de eski partilere ortak oldu. Yani yeni bir devir başlatıldı güzel ülkemde. Bunları sizlere kısa notlar halinde anlatıyorum ama siz sırasıyla eski dönemleri araştırıp arşivlerde bu ülkede neler yaşanmış hepsini detaylı olarak da öğrenirsiniz ey faniler.

Eski yani kırk yaşın üstündekiler lafım yok onlarda bu anlattıklarımı benim gibi yaşamışlardır. Ama hafızaları yerinde mi hatırlarlar mı orası bilemem. Bazen görüyorum onlarda bile ruhunu kaybetmiş ve halen nankör olanlar var. Neden böyle konuşuyorum, yahu bakıyorum da geçmiş ile şimdi ki yaşananlara hakikaten benim zamanımda İstanbul da beş tane hastane vardı, bilemedin altı bunlardan biri Cerrahpaşa, diğeri Çapa, Okmeydanı, Taksim, ve Samatya hastaneleri. Ha unuttum birde Şişli Etfal. Hak yememek lazım ben bu hastanelerde o günlerde bende hem muhabirlik yaptım hem de hasta olarak yattım. Hatta hiç unutmam bir hastanede safra kesesi ameliyatı oldum sosyal güvencem ve param olmadığı için rehin kaldım. Sonra bir dostun sayesinde hastanenin arka kapısından kaçırıldım. O zamanlar acil servise gelen hastaların bir sedyede iki kişiyi tedavi edildiklerini bizzat resimledim ve haber yaptım. O zamanlar hangi poliklinikte yatarsanız yatın koğuşlar en az altı kişilikti. Şimdi iki kişilik odalarda bile yatmak istemiyoruz. Düşünün o kadar lüks olduk. Hastanede yatan hastanın ilaçlarını hastane içinde ki eczaneler veriyor ve ilaç almak için de sabah erkenden refakatçı kuyruğa giriyordu. Bu anlattıklarım hikaye değil ha faniler, hepsi gerçek ve halen yaşayan bir gazetecinin kaleminden. Yahu hangi birini anlatayım ki ülkede yol yok yordam yok yani hiç bir şey yok elli sente muhtaç bir ülke ve Türk milleti. Bizi yönetenlerin hepsi şaşırmış IMF denilen faizci kapıya dayanmış, üretim yok, yok oğlu yok. Halk perişan, çare arıyor ve tek çaresi bu ülkeden kaçıp kurtulmak. Bu arada ülkeyi yönetmeye talip olanlarda mafya ile iç içe aynı Susurluk skandalında yaşananlar gibi. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Ülkede faili meçhul cinayetler işleniyor ama hiç bir şey aydınlatılmıyor. Tüm dosyaların halen ortaya çıkartılamadığı bir ortam. Ülke de tat yok tuz yok, su yok, yerel yöneticiler halkı çamura susuzluğa ve çöplerin içinde yaşamaya terk etmiş. Herkes sus pus halinde yapacak bir şey bulamıyor. Çare arıyor yeni seçimlerde yeni yöneticiler arıyor ama seçimini yine yanlış insanlara oy vererek ülkeyi bataklığa mahkum ediyor. Yeni seçilen liderler başa geldikten sonra hiç bir vaatlerini yapamadıkları gibi, birde millet ile dalga geçercesine bu ülkede petrol vardı da biz mi çıkarmadık gibi laflar ediyor. Yahu her tarafına pislik bulaşmış bir değnek düşünün tutulacak hiç bir tarafı yok yani.

Peki bu ülke düzene sokulur mu tüm bu olumsuzluklar yok edilir mi, bence edilir, ama bunları yapacak biri lazım. İşte adamın biri kolları sıvadı ve son yirmi beş yılda ülkeyi yaşanacak hale getirdi. Daha önce petrol fışkıran petrol kuyularının üzerine beton dökenlerin tam tersini uygulayarak Gabar dan hem teröristleri sildi süpürdü hem de petrol kuyularını açarak ülkeye bir nebzede olsa petrol kazandırdı. Bu ülkeye önce sağlık dedi ve ülke geneline şehir hastaneleri yaptırdı. Eskiden bir toplu iğne dahi üretemeyen bu ülkede şimdi araba dahil her şey üretilir hale geldi. Ülke genelinde yollar köstebek yuvası gibiyken şimdi otoban oldu. Yahu geçmişi yaşamayan kuşak bu günleri bundan elli sene öncede vardı zannederek yaşıyor ve bu yüzden de nankörlük peşinde. Peki tüm bunların farkındalığı olan millete ne demeli, onlarda hainler o zaman başka söylenecek laf bulamıyorum kimse kusura bakmasın.

Peki gelelim fasulyenin zararlarına, yemesi güzeldir güzel olmasına hatta milli yemekler arasında birinci sırada gelir, eğer gazını almazsan yedikten sonra acayip gaz yapar. Şimdi yıl 2024 her şey güllük gülistanlık da, bu bizi yönetenlerin hiç mi suçu günahı yok, tabi ki onlarda fani olduklarını bazen unutarak yaşıyorlar. Din iman kuran mezhep diyorlar ama din kitaplarında yazılanları okudukları halde başta müsriflik yaparak günahkar oluyorlar. Allah müsrifleri sevmez. Allah kibri sevmez. Diye vaaz veriyorlar, ama ne en baştaki zat nede ilahiyatçı olanlar kendi söylediklerine kendileri dahi uymuyorlar. Peki bunlar bizi yönetenlerde var mı? Evet var değerli faniler. Ama bunların vitrin olayı güzel. O ülke genelinde ki vitrincilik çalışmaları bazen onları da yoldan çıkartabiliyor demek ki. Mesela ülke genelinde yapılan yollarda bile belki yolsuzluk ve hırsızlık mevcut. Mesela haksızlık sözde bunların kitabında yok ama işin aslına bakarsan örnek vereyim Susurluk skandalında adı geçenlere bile kol kanat gerip koruma altına alıyorlar. Yani bunlar da sütten çıkmış ak kaşık değiller ama kötünün iyisi demek lazım bence. En azından ülkede taş üstüne taş koyuyor ve ülkeyi yeniden inşa ediyorlar. Saltanat konusuna gelince hani geçmişten günümüze padişahlar zamanında bile bu saltanat varmış ya, saraylardan tutun da en lüks tahtlara kadar. Eski ile yeniyi mukayese ediyor ve bizim de hakkımız diyerek onları bu kadar müsrifliği ve bencillik yapmaya kendilerine  bir borç bilip belki de her yediklerini içtiklerini ve yaşadıklarını helal zannediyorlar.

Tabi tüm bu haksızlıkları millete yaparlarken tek unuttukları bir şey var, Allahtan korkmayı, tüyü bitmemiş yetimin dahi hakkı olanları yemeyi, mazlumun ahını bile hiç düşünmek istemiyorlar. Bu saltanatı sürmek ve yaşamak bizim doğal hakkımızdır düşüncesiyle sadece çevrelerinde ki yandaşları kollayarak yaşamlarını sürdürmenin ve daha çok nasıl servet sahibi oluruz onu hesabını yapıyorlar. Kısacası bu faniler hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, yaptıklarımızda yapacaklarımızın teminatıdır diyerek kendilerine belki de cennet kapılarını açtıklarına inanıyorlar. Ama yiğidi öldür hakkını yeme diye de boşuna dememiş atalarımız. Belki de onlar doğru yolda biz millet olarak yanlışız. Allah da bizi bu yüzden sürüm, sürüm süründürüyor. Sonuca gelerek diyorum ki; “Her canlı bir gün ölümü tadacaktır.” Şahta olsan padişahta olsan bu dünyada en son gideceğin yer mezar. Bu yüzden öncelikle iyi insan olalım. Kimseye yani hiç bir canlıya eziyet etmeyelim. Vicdanlı olmak insana huzur verir. Bu yüzden vicdan sahibi olarak doğruluk ve dürüstlükten ayrılmayalım.

Neyse yaz yaz bitmez bu hayatın içinde yaşananlar. Ben acizane olarak diyorum ki yüce yaradan hepimize akıl ve fikir nasip etmiş. Bizim diğer hayvanlardan tek farkımız düşünebilme yeteneğimiz. O zaman düşünelim ve ona göre yaşayalım. Fesatlık ve nankörlük yapmadan.

Şimdilik bu kadar hoşça kalın dostça kalın.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
1
_a_rm_
Şaşırmış
Ey faniler… Bu yazımı hem okuyun hem de paylaşın.
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Girdap Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!