Hayat, bazen hiç tahmin edemeyeceğimiz durumlarla karşılaşmamıza neden olur. Özellikle de dışarıda olmayı bir tutku haline getiren kişiler, içinde bulundukları yere asla bağlı kalamazlar. Bu gerçek, sıradan bir yaşamda dahi, dikkat çeker. Herkesin tanıdığı bazı insanlar vardır; evde oturmak, onlar için bir ceza gibidir. Her gün, bir bahane bulup dışarıya çıkmanın yollarını ararlar. İşte onlardan biri, belki de en uç noktalarından birisiydi. Dışarıda olmanın onu ne kadar cezbettiğini anlamak zor değil; hani derler ya, “bağlasan durmaz” misali bir tutku! Yağmur, çamur dinlemeden kendini dışarı atan bu kişilerle başa çıkmak elbette zordur.
Herhangi bir gün, sevgili dostunuza ya da bir tanıdığınıza “Neden oturup dinlenmiyorsun?” diye sorduğunuzda, genellikle şu yanıtı alırsınız: “Hayır, çıkmam lazım. Ne var ki dışarıda!” İşin komik tarafı, bu kişilerin dinlenmekten uzak olmaları ve devamlı olarak bir şeyler yapma arayışında olmalarıdır. Aksine, oturup biraz dinlenmek, kitap okumak ya da televizyon izlemek gibi keyif verici aktiviteleri bir kenara bırakıp, dışarıda geçirdikleri zamanın tadını çıkarmaya çalışırlar. “Al eline bir kitap, yayıl koltuğa, günün keyfini yaşa!” demek ne kadar da naif görünse de, bu tür kişiliklere bir anlam ifade etmez.
Bazı insanlar için dışarıda olmak, hayatın en önemli unsurlarından biri haline gelir. Televizyon karşısında oturup bir komedi filmi izlemek, haberleri takip etmek ya da uzanıp gözlerini dinlendirmek gibi basit şeyler bile onları tatmin etmez. Zamanla, bu durum, hem kendi hayatlarına hem de çevrelerindeki insanlara zor bir deneyim sunar. İşte burada, anılar devreye girer. Bir arkadaşım vardı, gençlik yıllarında evde kalmak için mücadele veren bir karakterdi. Ne kadar önlem alınsa da, evde tutmak imkânsızdı. Babası, onun sosyal hayatını kısıtlamak için zorlayıcı tedbirler almış; ancak sonuç hüsran olmuştu. O, daha evlerinin ikinci katından su borusuna tutunarak aşağı sarkar, sirk cambazları gibi kolayca aşağı inip başka bir maceraya atılırdı.
Günümüzde, bu tür durumların farklı ve bazen korkutucu boyutları olabiliyor. Birkaç zaman önce, bana ulaşan bir haber oldukça dikkatimi çekti. Ankara’da, sıradan bir yürüyüşün nasıl trajik bir olayla sonlandığını gösteren bir olay yaşandı. Yetkin Güner adındaki bir şahıs, İsmail Tek tarafından 7 yerinden bıçaklanarak hayatını kaybetti. Duruşmada kendini savunurken İsmail Tek, “Büyüklerime karşı açık sözlüyüm; çocukluktan beri hapiste yattım, dışarıya alışamadığım doğru. Bu psikoloji hep üzerimde vardı” diye konuştu. Olay, hayatın ne tuhaf olduğunu, insanların tıpkı dışarıda olması gerekenler gibi, bazılarının da evde kalmayı bir tür zorunluluk olarak gördüğünü gösteriyor.
Hayatın dinamiklerine baktığımızda, bazı insanların dış dünyada var olma arzusu, bazılarının ise evde kalma isteği arasında bir dengesizlik görüyoruz. Belki de hayatın en ilginç yönü, insanları içindeki ikilemlerde nasıl şekillendirdiğidir. Kimisini evde tutmak, kimisini ise dışarıda tutmak zordur. İşte bu nedenle, her bireyin yaşam yolculuğu birbirinden farklıdır; sonuçta hepimiz, kendimize ait bir yolculuk yapıyoruz.