İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik olarak başlatılan geniş kapsamlı rüşvet ve ihaleye fesat karıştırma soruşturması, önemli gelişmelere sahne oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) iş birliği ile yürütülen bu soruşturma çerçevesinde, 10 Nisan 2025 tarihinde kritik bir adım atıldı. Bu tarihte, dosya kapsamında şüpheli konumda bulunan 101 kişiye ait toplamda 24 şirkete doğrudan kayyım atandığı duyuruldu. Ayrıca, daha geniş bir denetim süreci başlatılarak 28 şirkete ise denetim kayyımı görevlendirildi.
Soruşturmanın detayları incelendiğinde, kayyım atanan şirketler arasında oldukça dikkat çekici ve tanınmış firmaların bulunduğu görülüyor. İmamoğlu İnşaat, Nuhoğlu İnşaat, ASOY İnşaat ve Karsal Örme A.Ş., kayyım atanmış şirketler arasında yer almakta ve bu durumda yüksek profilli isimlerin de etkili olabileceği düşünülüyor. Özellikle İBB ile bağlantılı projelerde yer alan bu şirketlerin, soruşturmanın merkezinde yer aldıkları iddia ediliyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bu soruşturma, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. İBB’nin uzun yıllar süren bir dönem içinde nasıl yönetildiği, hangi uygulamaların karşılığında bu gibi iddiaların ortaya çıktığı ve bunun mali denetim ve şeffaflık açısından ne anlama geldiği, uzmanlar tarafından sıkça tartışılmakta. Türkiye’de kamu ihaleleri ve bunlarla ilişkili yolsuzluk iddiaları, son yıllarda sürekli gündemde olan bir konu. Bu tür soruşturmalar, sadece olayı ilgilendiren kişileri değil, aynı zamanda genel kamu güvenini, inancını ve yerel yöneticilere olan güveni de sarsabilmekte.
Kayyım atanma durumu, Türk hukuk sistemine göre, bir şirketin yönetiminde sorunlar tespit edildiğinde uygulanan bir icraat. Bu durum, aynı zamanda o şirketin mali durumu, sözleşmeleri ve genel işleyişi üzerinde ciddi bir gözetim sürecinin başlatılmasını da beraberinde getiriyor. Atanan kayyımlar, şirketlerin mali ve idari işleyişlerini, yürüttükleri projeleri, alacakları ve verecekleri konusunda detaylı incelemelerde bulunarak, kamuoyuna hesap verme yükümlülüğünü üstlenme görevini üstleniyorlar.
Öte yandan, geçici olarak hangi politikaların devreye gireceği, bu süreçlerin nasıl işleyeceği ve sonuçlarının ne olacağı gibi sorular, halk arasında tartışma konusu olmayı sürdürüyor. Şüpheli olarak gösterilen kişilerin ve şirketlerin savunma süreçlerinde nasıl bir yaklaşım sergileyeceği, ilerleyen günlerde kamuoyunu yakından ilgilendiren bir diğer önemli gelişme olacak.
Tüm bu olaylar, İstanbul ve Türkiye genelindeki kamu yönetim sisteminin ne denli sağlam bir denetim mekanizmasına sahip olduğu veya eksikliklerin neler olduğu üzerine düşünmeye sevk etmekte. Her ne kadar bu soruşturma, bir kac şirketi ve belirli kişileri hedef alsa da, daha geniş bir çerçevede, yolsuzlukla mücadele ve kamu güvenliği açısından önemli bir adım olarak görülmekte. İBB’nin gelecekteki projeleri ve mali durumu üzerinde de bu durumun etkili olup olmayacağı, toplumun takibinde olacak.
