Yüzüklerin Efendisi Recep Tayyip Erdoğan…

Kimilerine göre Kasımpaşalı, kimilerine göre diplomasız, kimilerine göre hain, hatta Rum ve Ermeni tohumu…
Ama resmî sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı: Recep Tayyip Erdoğan.
Onu bu noktaya gökten zembille indiren kimse yok. Bu milletin iradesiyle, bu halkın desteğiyle yükseldi. Seversiniz, sevmezsiniz; o ayrı. Ama inkâr edemeyeceğimiz bir gerçek var ki, ömrünün yarısını bu ülkeye harcadı. Türkiye’yi dünyaya tanıttı, dünya liderleri arasında kendine bir yer açtı. Eski Türkiye’yi dönüştürdü, kimsenin dokunmaya cesaret edemediği taşları yerinden oynattı.
Ben Haluk Girti olarak kendisini belediye başkanlığı günlerinden tanırım. Fakat mevki yükseldikçe ulaşmak da zorlaşır. Tıpkı başka ülkelerin liderlerine kolayca ulaşamadığımız gibi… Çünkü neticede o da etten kemikten yaratılmış bir insan. Hataları ve günahlarıyla birlikte bu millete gönül vermiş, yılların yüküne rağmen hâlâ direksiyonun başında. Üstelik sağlığı da pek iyi değilken.
Gelelim en çok tartışılan meseleye: Servet.
Bir yüzükle geldiği söylenir. Bugün ne kadar mal varlığı olduğunu belki kendisi bile bilmiyordur. Hediye edilen uçaklar, saraylar, arsalar… Katar Emirinden gelen uçak mesela. Kimine göre “ülkeyi peşkeş çekmek”, kimine göre ise “diplomasinin hediyesi.” Benim bakışım şudur: Bu sadece Erdoğan’a has değil. Bu topraklarda siyaset yapan herkes, bir şekilde “hediye” ve “ikram” kültürüyle karşılaşmıştır. Atatürk de çok mal mülk sahibiydi, ama sonunda hepsini devlete bırakarak göçtü. “Bal tutan parmağını yalar” sözünün siyasette karşılığı hiç eksik olmadı.
Peki biz, sürekli eleştirenler…
Madem diplomanız var, kafanız çalışıyor, genç ve dinamiksiniz; neden çıkıp bu ülkeyi yönetmeye talip olmuyorsunuz? Neden hep aynı siyasilere meydanı bırakıyorsunuz?
Çünkü işin aslı şu: Koskoca 85 milyonun yükünü sırtlamak, sadece geçim derdi gibi değildir. Dünya siyasetindeki çakallarla boğuşmak kolay değildir. İşte o yüzden “ben dürüstüm, çalmam, çırpmam” demekle siyaset yapılmıyor.
Erdoğan’ın bugün yaşadığı ayrıcalıklar elbette var. Serveti, özel yaşamı, konforu… Bana göre de biraz abartıyor. Ama bu da onun hayat tarzı; belki de sonradan görmelik, belki de gücün getirdiği kaçınılmaz bir sonuç.
Sonuçta o da bizim seçtiğimiz bir lider. İnsanüstü değil, hatalarıyla sevaplarıyla bir insan. Bu yazının ikinci bölümünde ise size farklı pencerelerden başka gerçekleri aktaracağım.
Beni izlemeye devam edin…