Bu Milletin Kaderi Mi? Yoksa Proje Mi?

Anamızdan emdiğimiz sütü zehir ettiler… Doğduk ama doğduğumuza da pişman ettiler. Bu milletin çilesi hiç mi bitmez?
Son yirmi yıldır yaşadıklarımıza bakınca insan ister istemez şunu soruyor: Bütün bunlar bir tesadüf mü, yoksa ince ince planlanmış bir proje mi?
Bir bakıyoruz çiftçi toprağı bırakıyor…
Hayvancılık bitmiş, ahırlar boş.
Çalışan geçim derdinde, emekli zaten perişan.
Millet yoksulluğa mahkûm edilmiş, sefaletle boğuşuyor.
Peki, kim kazanıyor?
Bir avuç mutlu azınlık… Saraylarda yaşayan, servetini ABD’ye taşıyan, lüks içinde ömür tüketen o küçük grup. Onlar her şeye sahip; halk ise umutlarını bile yitirmiş durumda.
Bir zamanlar “din, iman, ahlak” diyerek milleti oyalayanlar, bugün milletin sırtından yükselip varlık içinde hayatın tadını çıkarıyor. Mazlumun ahı mı? Onların umurunda değil.
Ama unutmayalım:
Etme bulma dünyası burası.
Mazlumun ahı yerde kalmaz, er ya da geç döner dolaşır, o sarayların kapısını da çalar.
Dünya ikiye ayrılmış: Zenginler ve fakirler.
Zenginler sömürür, fakirler de “kaderimiz bu” deyip boyun eğer. Yüzyıllardır böyleydi, bundan sonra da böyle mi olacak?
Bu millet daha ne kadar kandırılacak? Daha ne kadar açlık, sefalet ve adaletsizlik yaşayacak?
Yoksa gerçekten de “beterin beteri var” günlerine mi hazırlanıyoruz?
Bir atasözü vardır: “Çingeneye beylik vermişler, ilk önce babasını kesmiş.”
Biz de öyle yaptık. Bunca gücü bir avuç insana teslim ettik, şimdi bedelini ödüyoruz.
Bu devran böyle mi gidecek?
Yoksa bir gün, fakirlerin ahı, zenginlerin saltanatını yıkacak mı?