Her gece yatarken aklıma aynı düşünce geliyor: Ya şimdi olursa? Uykuyla uyanıklık arasında, duvarlara, tavana, sessizliğe kulak kesiliyorum. Yalnız değilim. Bu ülkede milyonlarca insan artık sadece depremlerden değil, tedbirsizlikten, duyarsızlıktan, ihmallerden korkuyor.
Deprem, bir doğa olayıdır. Ama onun yıkıcı etkisini kat be kat artıran şey, insan hatalarıdır. Yetersiz önlemler, göz göre göre yapılan kaçak yapılar, denetlenmeyen binalar ve yıllardır söylenen ama tutulmayan sözler…
Deprem korkusu artık sadece sarsıntı anına değil, sistemin çürümüşlüğüne dair bir feryada dönüştü. Bu feryat, sadece yerin altından değil, halkın kalbinden yükseliyor.
Kimi zaman bir titreşim, kimi zaman sokakta aniden yükselen çığlık sesiyle irkiliyoruz. Artık her sallantıda “kaç saniye sürecek?” diye değil, “acaba bu kez sıra bizde mi?” diye soruyoruz kendimize. Bu korku bir refleks değil, yılların biriktirdiği güvensizliğin sesi.
İstanbul’un göbeğinde, özellikle sahil hattında yükselen kontrolsüz yapılaşmalar; rant uğruna göz yumulan projeler, çürük raporların üstünü örten yetkililer… Bunlar yalnızca beton değil, vicdanla örülmüş bir ihmalin duvarlarıdır. Büyükçekmece gibi fay hattına yakın bölgelerde bile bazı binalar hâlâ geçmişin gafletini taşıyor.
Ve biz ne yapıyoruz? Her seferinde “bir daha yaşanmasın” diyoruz, ama birkaç manşet geçince unutuyoruz. Unutmayanlar ise geceleri uyuyamıyor artık. Çünkü onların evleri, vicdanları gibi çatlamış durumda. Her an yıkılabilir…
Kimi evlerde artık çocuklar bile deprem çantasının yerini biliyor. Ama bilmedikleri şey şu: Neden hâlâ her şey bu kadar güvencesiz? Neden hâlâ önlem yerine bahane, dayanıklılık yerine müteahhit bağlantısı konuşuluyor?
Bu yazı bir isyan değil, bir çağrıdır. Uyuyamayan milyonlar adına atılmış bir çığlıktır. Deprem korkusu bizim kaderimiz değil. Kader, tedbir alınmadığında felakete dönüşür. Bizler bu korkuyla yaşamaya mecbur değiliz; ama eğer sessiz kalırsak, bu korkuyu çocuklarımıza da miras bırakırız.
Artık sadece duvarlar değil, kelimeler de sağlam olmalı. Sadece binalar değil, sistemler de depreme dayanıklı hale gelmeli. Bilim insanlarının uyarılarına kulak tıkayanlar, bir gün bu sessizliğin enkazı altında kalacaklarını bilmeli.
Biz sustukça yalnızca toprağın değil, adaletin de fay hatları kırılıyor.
Belki elimizde fayları durduracak bir güç yok. Ama sesimizi yükselterek ihmali, kayıtsızlığı ve suskunluğu durdurabiliriz. Çünkü gerçeği söylemek, bazen en büyük tedbirdir.
Okuyuculara Çağrı:
Gelin, sadece korkmakla yetinmeyelim. Komşumuzu bilinçlendirelim, belediyemizi denetleyelim, hakikati aramaktan vazgeçmeyelim. Siz de yaşadığınız bölgelerdeki riskleri, ihmalleri ve gerçekleri bizimle paylaşın. Girdap Haber olarak “Gerçeğin Peşindeyiz” ve bu yolda sizin sesiniz olmaya hazırız.