Ey insanlıktan çıkan insanlar…

Tarih boyunca nice kavimler gördük…
Görkemli şehirler kuran, saraylar diken, göğe değen kuleler yapan… Ama hepsi bir noktadan sonra aynı hataya düştü: Azdı, sapıttı, haramı helal saydı. Ve sonunda helak oldular.
Kur’an bize bu gerçekleri defalarca hatırlatır:
Lut kavmi, ahlaksızlık ve zina yüzünden yerle bir edildi. Semud kavmi, kibirleri yüzünden korkunç bir çığlıkla yok oldu. Firavun, zulmü ve azgınlığıyla denizde boğuldu. Hiçbiri güçleriyle, servetleriyle kurtulamadı.
Peki biz farklı mıyız?
Bugün şehirlerimiz beton ormanlarına döndü. Göğe yükselen binalar sadece beton değil; azgınlığın, hırsın ve arsızlığın sembolleri oldu. Zina sıradanlaştı, yolsuzluk “akıllılık” diye pazarlanıyor, kul hakkı yemek marifet sayılıyor. Dini değerler alay konusu, ahlak ise ucuz bir tiyatroya dönüştü.
Ve sonra ne oluyor?
Depremler, seller, yangınlar, salgınlar… Kur’an’da Hud Suresi 102. ayette buyurulduğu gibi:
“Rabbin, zulmeden şehirleri yakaladığı zaman işte böyle yakalar. Şüphesiz ki O’nun yakalaması pek şiddetlidir, pek çetindir.”
Ama biz hâlâ uyanmıyoruz.
Hâlâ çıkar peşinde, hâlâ nefsin kölesiyiz. Göz göre göre helake gidiyoruz.
Bugün yaşadıklarımız belki de daha iyi günlerimiz… Çünkü insanlık bu körlükten uyanmazsa, Allah’ın azabı geldiğinde ne yüksek binalar, ne servetler, ne de makamlar kimseyi kurtaracak.
Duyarsız, şahsiyetsiz, menfaatperest insanlık… Hep birlikte yaşayarak göreceğiz. O gün geldiğinde, “Keşke” demenin hiçbir anlamı kalmayacak.