Makama Giden Yolun Altın Kaplaması
Her şeyin bu kadar zor olduğu, geçimin her geçen gün daha da çetin bir sınava dönüştüğü bir ülkede, bazı makamların ışıltısı insanın gözünü kamaştırıyor. Bu makamlar sadece yönetim sorumluluğu taşımaz, aynı zamanda servet, itibar ve sınırsız imkân anlamına gelir. Aslında kimin yönettiği değil, kimin ne kadar kazandığı tartışılır hale gelmiştir.
Memurun, emeklinin, işçinin maaşına yapılan üç kuruşluk zamlar ekranlara sevinçle yansıtılırken; bazı koltuklar sessizce altınla kaplanır. Bir düzenleme yapılır, bir oran belirlenir, bir maaş diğerine endekslenir ve çark döner. Sonuç? Aylık gelirler, halkın ömür boyu biriktiremeyeceği rakamların çok üstüne çıkar.
Yönetmek için değil, o koltuğun sağladığı nimetlere ulaşmak için verilen savaş bu yüzden bitmez. Çünkü o koltuk sadece bir görev değil; özel uçaklar, gösterişli saraylar, sınırsız koruma, pahalı sofralar, dünyayı bedavaya gezmek ve bitmeyen bir görkem anlamına gelir. O makamda oturan yalnızca kendini değil, çevresini de ihya eder. Aileler, akrabalar, yakın dostlar; hepsi bir şekilde pastadan pay alır. “Ülkeye hizmet” söylemiyle süslenen bu sistemde asıl hizmet, konfor ve zenginliğin kalıcılığına yapılır.
Vatandaş markette peynirin gramını hesap ederken; bazıları maaşına gelen beş haneli zamla bir ayda bir otomobil parası kazanır. Ve bu durum ne bir utanç ne de sorgulama konusu olur. Çünkü sistemin adı konulmamış ama herkes tarafından içselleştirilmiş: Ye kürküm ye.
Bu ülkede yoksulluk artık kader değil, adaletsizliğin sonucu. Ve ne yazık ki bazı koltuklar, halkın alın teriyle örülmüş ama içinde yalnızca seçkinlerin ısındığı lüks bir yorgan gibi.
“Makamlar geçicidir derler… ama sağladığı zenginlikler kalıcı olunca, kimse kalkmak istemez.”