Ruhumuzu Kaybettik…

Neden bu kadar duyarsız bir millet olduk, inanın anlamıyorum.
Yeni Türkiye ile eski Türkiye arasında öyle büyük farklar oluştu ki, bazen “eski Türkiye”yi özler hale geldik. Bundan 25 yıl önce, yani 2000’li yılların başında, en azından insanlık denen bir kavram vardı.
Dostluk, akrabalık, kardeşlik bağları daha güçlüydü. Şimdi ise ne o bağlardan eser kaldı, ne de birlik, beraberlik, vicdan duygusundan.
Ekonominin mi, yoksa başka sebeplerin mi sonucu bilemem ama ruhumuzu kaybettik.
Artık düşene bir tekme daha atma dönemindeyiz.
Oysa dünya, yüzyıllardır gelip geçen canlıların sahnesi. Her canlının doğup öleceği, kimsenin yanında hiçbir şeyi götüremeyeceği bir yer.
Peki o zaman neden bu kadar kavga, neden bu kadar hırs, neden insan insana zulmediyor?
Zengin-fakir ayrımı derinleşti, insanlığın en temel hakkı olan insan gibi yaşama hakkı lüks haline geldi.
Komünizm bir zamanlar eşitliği savunmuştu ama insan o düzeni bile kendi çıkarına göre bozmayı başardı.
Sanki kötülükle beslenir hale geldi bazıları.
Acıma duygusu, vicdan, merhamet… Hepsi birer nostaljiye dönüştü.
Bugün dünya, insanları yaşatmak yerine öldürmek için yarışıyor.
Silah üreten ülkeler, bundan gurur duyuyor.
Kıtlık kapıda, üretim yok, çiftçi kalmadı.
Uyuşturucu, sessiz bir salgın gibi toplumu sarıyor.
Kazanç hırsı öyle bir hal aldı ki, kimse “insan” kalmakla ilgilenmiyor artık.
Yolsuzluk, hırsızlık, ahlaksızlık sıradanlaştı.
Ne Allah korkusu kaldı, ne vicdan.
Peki bu gidişin sonu ne olacak?
Kimse farkında değil ama insanlık kendi sonunu hazırlıyor.
Herkes paranın peşinde koşuyor, oysa öyle bir zaman gelecek ki cebindeki para bile bir işe yaramayacak.
İşte o gün geldiğinde, herkes anlayacak:
Bu hayatta her şey para değilmiş…
Ama iş işten geçmiş olacak.