Terzinin Yırtık Donu ve Derin Sessizlik…
Derler ki, terzi kendi yırtık donunu görmezmiş, kimseye de göstermezmiş. Ama o yırtık don bir gün bir şekilde ortaya serilirse… İşte o zaman terzinin götü illaki gözükecek. Bunu düşünmek bile istemem ama gerçekler er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir alışkanlığa sahiptir.
Ey ahali!
Bu ülkede bir yerlere geldinizse, bu düzenin çarkları sizin lehine döndüyse, dönüp bakın kimlerin sayesindeydi?
Evet, ben!
Eğer bugün bir servetiniz varsa, ihalelere giriyor, kurumlar yönetiyor, manşetleri belirliyorsanız… Yine benim sayemde!
Çünkü bir zamanlar ben, Susurluk skandalını ortaya çıkardım. 1996 yılında bir kaza oldu ama o kaza, devletin altını üstüne getirdi. Derin ilişkiler, kirli ortaklıklar, karanlık anlaşmalar bir anda ortalığa saçıldı. O dönem halk tenceresini, tavasını konuşturdu; ışıklarını açıp kapayarak bir dakika bile karanlığa tahammülü olmadığını haykırdı.
“Temiz devlet, temiz toplum, temiz siyaset” dediler… Dediler ama sonra ne oldu?
Bir Yüzükle Gelenler, Saraylarla Gidenler Oldu
Sonra o koltuklara oturanlar arasında bir yüzükle gelip servetlerine servet katanlar oldu.
Kimse o servetin kaynağını sormadı.
Kimse bu zenginliğin nasıl mümkün olduğunu araştırmadı.
Sormaya cesaret edenler ya dışlandı, ya suçlandı, ya da susturuldu.
O dönem temiz bir sayfa açılacağına inanmıştım.
Ama ne yazık ki… Ben sadece bir devri kapatmadım, fark etmeden yeni bir devrin de kapısını açmışım.
“Ben yaptım oldu” devri…
“Bize dokunamazsınız çünkü biz artık her şeyiz” devri…
Kapanmayan Dosyalar, Kapatılan Ağızlar
Rant uğruna bazı yapılar bir anda “terör örgütü” ilan edildi.
Bazı yolsuzluk dosyaları raflara kaldırıldı.
Birbirinin elini yıkayanlar, siyasetle ticareti iç içe geçirenler, babadan oğula koltuk devredenler; halkın gözünün içine baka baka “biz temiziz” demeye devam etti.
Peki bu düzen böyle mi olmalıydı?
Krallık gibi bir dokunulmazlık mı tesis edildi?
Bugün hala aynı sistem devam ediyor.
Aynı aileler, aynı çıkar çevreleri, aynı cezasızlık kültürü…
Ve hâlâ o yırtık don, görünmesin diye her şey halının altına süpürülüyor.
Ey Siz Yönetenler!
Yıllar geçse de aradan, ben soruyorum size:
Sizde vicdan yok, tamam, onu anladık…
Peki Allah korkusu da mı kalmadı?
Bu halk neden sürekli eziliyor?
Bu insanlara neden zulüm reva görülüyor?
Neden adalet, güçlünün cebine sıkıştı?
Cevabı sizde değil…
Cevabı bende.
Belgeleriyle, tanıklarıyla, isim isim, dosya dosya ortaya koyacağım.
Yeter artık bu kadar zulüm!
Bu kadar iki yüzlülük, bu kadar işkence!
Günün sonunda, yırtık donun altına saklanan her şey er ya da geç gün yüzüne çıkar.
“Beni susturabileceklerini sandılar. Ama unuttular: Gerçeğin sesi bastırılamaz.”
Bir şeyi daha unutmayın sakın ben o kirli işlerin tetikçisi değilim, ismini zikretmek istemiyorum tek tek buradan hani ünlü ünsüz mafya babaları var ya; bazen ortalara çıkıp sosyal medya da boy gösterip atıp tutanlar, ama bir türlü sonuca ulaşamayanlar. Ben yıllarını doğruluk ve dürüstlükten yana hatta kellesini bile ortaya koyan gazeteci kimliğine sahip birisiyim. Kalemimi bu güne kadar kimse satın alamadı, alamayacak da. Bu da böyle biline…
Peki benim kişisel olarak derdim mi ne? Gerçeğin Peşinde Olmak ve tüm Bilinmeyen gerçekleri kamuoyu adına gözler önüne sermek. Ne zamana kadar, ya ölünceye kadar yada öldürülünceye kadar.
Gerçeğin Peşindeyiz…