Uyuşturucu Bir Alışkanlık Değil, Bir Savaş Stratejisi…

Artık kelimeleri eğip bükmenin anlamı yok.
Bu bir “kötü alışkanlık” meselesi değil.
Bu, açık bir savaş.
Dünya uyuşturucunun esiri olmuş durumda.
Ve bu esaret artık sokak aralarında, arka mahallelerde yaşanmıyor.
Plazalarda var.
Ekranlarda var.
Sahne arkasında, kuliste, sosyal medyada var.
Son günlerde hiç ummadığınız insanlar gözaltına alınıyor.
Kan alınıyor.
Saç örneği alınıyor.
Tahliller yapılıyor.
Sonuç pozitifse, kelepçe takılıyor.
Ve sonra herkes şaşırmış gibi yapıyor.
Ben şaşırmıyorum.
Aksine şunu soruyorum:
Bu uyuşturucuyu kimler kullanmıyor?
Açık söyleyeyim; “ben hayatımda görmedim, kullanmadım” diyenlerin önemli bir kısmı ya gerçeği saklıyor ya da gerçeğin ne olduğunu bilmiyor. Çünkü uyuşturucu artık tek bir maddeden ibaret değil. Tozdan, haptan, ottan ibaret değil.
Bu bir endüstri.
Bu bir pazar.
Bu bir küresel ticaret.
Bugün kimyasal müptelaları var.
Yarın “zararsız” diye pazarlanan yeni maddeler var.
Her gün bir yenisi piyasaya sürülüyor.
İnsan bedeni laboratuvar gibi kullanılıyor.
Uyuşturucu baronları para kazanıyor.
Gençlik ölüyor.
Bir zamanlar “bizde olmaz” denirdi.
“Bizde az” denirdi.
Şimdi tablo ortada.
Dünya sıralamalarında ilk beşten söz ediliyor.
Bu bir utançtır.
Bu bir alarmdır.
Bu, devlet meselesidir.
Ama asıl soruyu hâlâ kimse yüksek sesle sormuyor:
Bu kadar ünlüyü, bu kadar genci, bu kadar farklı çevreden insanı kim, nasıl, ne zaman bu bataklığa çekti?
Bu bir tesadüf değil.
Bu bir bireysel zayıflık hiç değil.
Bu kadar yaygın bir şey, ancak örgütlü olur.
Bu yüzden bu iş, magazinle çözülecek bir konu değildir.
Bu iş, “kim ne kullanmış” dedikodusuyla geçiştirilemez.
Bu iş, birkaç sokak satıcısını yakalamakla bitmez.
Bu işin arkasında kimler var?
Hangi baronlar?
Hangi ağlar?
Hangi koruma kalkanları ve bey efendiler?
Devletimizin güvenlik ve adli makamlarının bu soruların peşinde olduğuna inanmak istiyorum. Çünkü başka bir yol yok. Bu mesele kimsenin şahsi cesaretine bırakılamaz.
Uyuşturucu bir virüs gibi yayılıyor.
Ve virüsle mücadele, pansumanla olmaz.
Ya kökünden kesilir…
Ya da bir gün herkesin kapısını çalar.