Önce Sağlık!
Hastaneden Eve, Sisteme: Bir Yüzükle Gelen Sağlık Hamlesi

Ben Haluk Girti. Belediye döneminden tanırım onu; sokaktaki adamın halini, hastane sırasını, hastanın çaresizliğini yıllar önce yaptığım hastane haberlerimden bilirim. Bugün memlekete bakıyorum: eskiden umudunu bir kağıt parçasına yazıp sıra numarası alan insanlar vardı. Şimdi o sıra numaraları çoğaldı, hizmet yaygınlaştı; ama sorular hâlâ bitmedi.
Recep Tayyip Erdoğan döneminde sağlık sahnesi değişti — bunu inkâr eden insan kördür. Büyük beyaz binalar yükseldi, “şehir hastanesi” adıyla devasa kompleksler açıldı; aile hekimliği yaygınlaştı; evde bakım, 7/24 ulaşılabilir acil servisler, poliklinikler arttı. Artık birçok ilde modern tıbbi cihazlar, yoğun bakım üniteleri, ameliyathane kapasitesi var. Doktor sayısı ve sağlık personeli arttı; tıp fakültelerinden mezun olan gençler daha fazla sahaya çıktı.
Peki bu ne demek? Birincisi: erişim. İstanbul’un göbeğinde bile bir zamanlar çareyi bekleyen vatandaş, bugün daha rahat bir alternatife ulaşıyor. Kırsalda, doğuda da sağlık hizmetine erişim nispeten iyileşti. İkincisi: kapasite — pandemi gibi sınavlarda Türkiye’nin sağlık sistemi dünya sahnesinde dayanma gücü gösterdi. Bu, saha çalışanlarının emeğiyle birlikte önemli bir kazanımdır.
Ama işte “yiğidi öldürmeyip hakkını vermek” ayrı, “her şey pembe” demek ayrı. Şu gerçekleri de görmek lazım:
-
Nicelik arttı, kalite eşit dağılmadı. Büyük şehir hastanelerinde lüks, ekipman; küçük ilçelerde hâlâ altyapı, uzman eksikliği görülebiliyor. Doktor, hemşire dağılımı ve hizmet standardı şehirden köye eşit değil.
-
Finansman ve işletme modeli tartışmalı. Dev projelerin yap-işlet-devret, uzun vadeli finansman bedelleri var. Bakım ve işletme maliyetleri, ülke bütçesine yük bindiren kalemler haline geldiğinde tartışma başlıyor.
-
Tıp etiği, teşvikler ve performans sistemi. Performans odaklı uygulamalar, hekim davranışlarını ve hasta-hekim ilişkisinin doğasını etkileyebiliyor. Bu, hem etik hem de sağlık kalitesi açısından sorgulanmalı.
-
Koruyucu sağlık ve halk sağlığı eksenleri. Hastane sayısı artarken, kronik hastalıkların önlenmesi, halk sağlığı ve yaşam biçimi müdahaleleri daha çok görünür olmalıydı. Hastalanan insanı tedavi etmek kadar hastalanmaması için politika üretmek önemlidir.
Sonuç: Bu yönetimin sağlık alanında yaptığı yatırım görünür, büyük ve hayatlara dokunan. Hastaneler, yataklar, cihazlar; herkesin gözüyle görünen eserler. Ancak doğru soru şudur: Bu eserler uzun vadede kimlerin lehine çalışacak? Sürdürülebilir miyiz? Hizmet her yıl, her bölge, tüm gelir grupları için adil ve erişilebilir kalıyor mu?
Benim gözlemim: Eser büyük, emek büyük; ama usta işi dikiş gerektiği kadar, sonraki bakım ve kalite kontrolu da yapılmalı. Şehir hastaneleri parlak; fakat bir devlet yürürken sadece büyük binalar değil, her köyde nitelikli sağlık personeli, koruyucu sağlık programı ve vatandaşın cebini yakmayan bir erişim mekanizması ister.
Bir sonraki bölümde Eğitime bakacağız: Derslikleri, üniversiteleri, FATİH’i ve diplomanın peşinden koşan bir neslin halleri… Beni izlemeye devam edin — çünkü ne yaptıysa yaptılar, ama neyi daha iyi yapabilirdik onu da söyleyeceğim.