Geçen hafta ülkede herkes Deprem uzmanıydı, ondan sonra Balistik füze uzmanıydı. Bugün alayı Hukukçu oldu. Fırında ekmek sırası bekleyen adamlar Mutlak Butlan falan diyor.
Unutmayın bir deli bir akıllıya çok şey öğretir ama bir akıllı bir deliye hiçbir şey öğretemez. O yüzden inat etmeyin de şu meczuptan bir şeyler öğrenin…
Malum kıdemli kronik bir hastayım, çok fazla hastane hikayem var. Kendi hikayelerini ise bana unutturan akıl hastanesinde yatan birinin yazdığı çarpıcı şiir. Çoğu yerinde ben kendimi buluyorum; buyrun okuyalım.
GİDİYORUM!
Benim olan ne varsa, doldurdum ceplerime.
Ağzımda bir kaç kelime küfür!
Aklımda yine gerçekleştiremediğim Hayallerim,
Gidiyorum.
Beceremediğim evlatlığımı, Başaramadığım iş hayatımı, Ümidi kestiğim yarınlarımı, ceplerime doldurdum, Gidiyorum.
Bitmek bilmeyen sağlık problemlerimi,
Stresten kopardığım, tırnaklarımın kenarında duran etleri, Sıkmaktan kırılan birkaç dişimi, çantama doldurdum, Gidiyorum.
Üstesinden gelemediğim akrabalık ilişkilerimi,
Neresinden tutarsam tutayım, Elimde kalan karı-koca hikayesini, Anne – baba olamanın sorumluluk yüklerini, heybeme doldurdum,
Gidiyorum.
Biri bitmeden diğerini tutuşturduğum, izmaritlerimi, Hatıra olsun diye sakladığım bir kaç şiirimi, Cüzdanımda taşıdığım sevdiğim insanların, resimlerini çöpe attım, Gidiyorum.
Parça parça olmuş ümitlerimi, Bertaraf edilen hayallerimi, Yarın her şey düzelir diye kendime ettiğim telkinleri cüzdanıma koydum, Gidiyorum.
Aklımın sokaklarında dolaşan mutlu veletleri,
Yüreğime yatmış mışıl mışıl uyuyan sevdiğimi,
Yüzüme gülüp arkamdan söven bir kaç kişiyi, zihnimde öldürdüm, Gidiyorum.
Çağırınca gelmeyen Azrail’i, Herkese güneşi gösterirken, bana kar yağdıran Mikail’i, Sûr’a üflemeyi unutan İsrafil’i, Allah’a şikayet ettim,
Gidiyorum.
Hastane koridorlarında attığım voltaları, Bana da şiir yazsana diye başımın etini yiyen Merve Hemşireyi, Sen artık iyileşmezsin diyen tüm doktorları, sırtıma yükledim, Gidiyorum.
Ayıptır demesi okurum ara sıra. Rus klasiklerini okurken fark ettim de aslında çoğumuz Rus roman karakteri gibi yaşıyoruz. Yoksul, mutsuz ve hasta. Üstelik palto alabilmek için aylarca çalışmamız gerekiyor. Ya bu arada Şeker uyuşturucu gibiymiş 20 gündür bıraktım. Sıfır şeker ve şekerli ürün diyetine girmem gerekti. Mehmet Ünal’da torbacılar gibi yanaşıp, yarım dilim kekten bir şey olmaz diyo. La zaten elim ayağım titriyo zor duruyorum inşallah kurtulcam bu illetten. Dua edin kuzum…
La arkadan konuşmayı çok seven millet; arkamdan konuşurken beni de çağırın, çok merak ediyorum yemin ederim sesimi çıkarmadan oturur dinlerim taamm mıı?
Ne diyordu kerpeten Ali; Ömer iyi çocuktu ama fena bir kusuru vardı! İnsanlara fazla güveniyordu. Sırf seviyor diye onları tanıdığını sanıyordu. Eğer geriye dönüp söyleyebilsem söylerdim. Ömer derdim:”Her ihanet sevgiyle başlar… ” Kıssadan hisse;
(Sözüm meclisten taa içeri kuzum…)
Sarhoşun biri bindiği otobüste bağırıyor;
-Hiieeeyyytt!
Öndekilerin hepsi boynuzlu.
Ortadakiler ibne. Arkadakiler de pezevenk…
İri yarı otobüs şoförü aniden frene basıp, yerinden kalkmasıyla birlikte, sarhoşu
arka cama yapıştırır.
-Lan! şimdi bi daha söyle bakayim kim? kimmiş? Boynuzlu kimmiş? İbne kimmiş? Pezevenk kimmiş?
Sarhoş cevap verir;
-Ne bilim ağabey öyle bi fren yaptın ki…!
Hepsi birbirine karıştı…
Neyse çok şükür biz aynı otobüste değiliz, ben motorla geldim.
İnsan sevdiklerini tekmelemeye anne karnında başlar ya o zaman nasıl etsek, nasıl olur?
Yine gencecik bir kızımız namus belasına hayattan koparıldı, karnında doğmamış bebeği ile! Şimdi demezler mi insana o erkekimsi evli bir yaratık tarafından tevavüze uğrayıp hamile bırakılıyor, cezalandırılan o erkekimsi yaratık olacağı halde yine masum kızımız oluyor! Bu ülkede erkek yapınca namus, kadına yapılınca mı namussuzluk sayılıyor!
Bir yerlerde okumuştum paylaşmak istedim.
Biz kadınları hiç sevmedik!
Saçlarını sevdik, hele bir de sarışınsa daha çok sevdik. Ağızlarını sevdik, hele bir de şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik. Göğüslerini sevdik…
Bacaklarını sevdik, hele bir de sütun gibiyse bayıldık. Kalçalarını sevdik…
Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık” Her yerlerine iyice ve dikkatle baktık.
Pek iyi görememiş olacağız ki bir daha baktık.
Bir daha ve bir daha…
Kadınların her yerlerine baktık ama gözlerine ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok geç olmuştu…
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk.
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu. Eh! Yozlaşan toplum ve geç gelen hatta hiç gelmeyen adalet olunca da 13-14 yaşındaki çocuklara bile dokunmaya başladık! Sapık damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü sapık diye haykıran ne kadar azdı! Kadınlara dokunmada dünya sıralamasında üst yerlere geldik % 40 ını sürekli dövdük, %45 ine duygusal şiddet uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)
%16 sına zorla sahip olduk (ve olmaya devam ediyoruz) Tüm bunlara maruz kalan her 3 kadından biri intihara kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık (hem bize ne değil mi? Fener ya da Cimbom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
% 9 una daha masum birer çocukken bile dokunduk. Ama onlar hep sustular. Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı. “kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu amcan ya da komşun” bu da sana ders olsun, türünden tepkiler görecekti.
Ama bu ders o kadar acıdır ki biz erkekler bilemeyiz. Bizlere sorduklarında %25 imiz “bazı durumlarda kadın dövülür” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik.
% 51’i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık. %36’sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış ya da inanmak zorunda kalmış. % 52’si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş ya da unutturulmuş. % 49’u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş!
Hal böyleyken kabul edelim biz kadınları kullanmayı çok sevdik. Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde, Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardır hep. Onlardan vitrin yaptık, imaj yaptık. Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız.
“Cennet anaların ayakları altında” diye diye büyütüldük ama anaları hep ayaklarımız altında çiğnedik, ezdik, tepikledik…
14 şubat sevgililer günü ya da anneler gününde bir kaç saat ara verdik ama sonra yine ezmeye devam ettik.
İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile bayan eleman aranıyor ilanı vermeyi çok sevdik. Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz. Çünkü artık konuşmuyorlar, konuşamıyorlar, konuşturulmuyorlar.
Bu ülkenin kurucusu Atatürk 1930’lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği hakları verdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o Atatürk’tü ve Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmamıştı. İhanet edemezdi ve etmemişti de. Ama biz ihanet ettik! Türkiye nereye gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine.
Oysa cevap ne kadar da açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle karanlığa gidiyor. Hatta koşuyor…
Çünkü kadın yok oluyor, yok ediliyor…
Benim kadınım, annem, kız kardeşim, sevgili kızım yok oluyor…
Kadını yok olan ülkenin gideceği yol bellidir. Karanlık ve onursuz bir gelecek…
Birde beşeri münasebetler var; suistimale açık. Örnek terzinizle arkadaş olursunuz, herkesin işini zamanında teslim eder, sizinki bir köşede bekler. Evinize temizliğe gelen yardımcı kadına samimiyet gösterirsiniz işi şişirip gün ortasında gider. Apartman görevlisine dostane davranırsınız, herkesin servisine koşar, sizinkini unutur. Eşinize dostunuza, çocuğunuza fazla verici davranırsınız daima daha fazlasını ister. İnsan Nankör vesselam. Sözün özü; Fazla ve gereksiz samimiyetle sizi üzecek gücü kendi ellerinizle insanlara verirsiniz; Gereğinden fazla yakınlık ve mütevazilik sonra.! Saygısız yapar insanları, samimi niyet…
Uyandırıyım sizi; Yılanlar depremin önceden geleceğini fark ederler ama ellerinden bir şey gelmez, çünküm elleri yoktur…
Affetmeye çalışmayın, boşverin.
Herkes her şeyi bile, isteye hatta gozünüzün içine bakarak yaptı.
Üstelik yaparken utanmadıkları gibi kendilerini iyi, sizi kötü ilan ederler..
Suçluluk duymayan birini affedemezsiniz. Çünkü affetmek iki taraflı bir eylemdir; failin idrakını, pişmanlığını, özrünü gerektirir. Birkaç saat olsun suçluluk duygusu taşıyamayan, bütün iyi edimleri kendinden, kötüleri başkasından bilen, inkâr ve yansıtma ile güdülenmiş birinin özrü, konu kapansın diyedir. Sana onu affettiğini düşündüren, muhtemelen onun “özünde iyi biri” olduğuna inanma arzun. Yapıp yapabildiğin ise görmezden gelmek ve/veya tepkisi. Özü iyi olan iyidir, asla kötülük yapamaz. Kötüleşen herkes bir şeylerin ardına sığınır.
Şair diyor ki; “Başka bir insanın hakikati, onun sana açıkladığı şey değil, açıklayamadığı şeydedir. Bu yüzden, onu anlamak istersen, söylediğine değil, söylemediğine kulak ver.” İnsan, sustuğu şeyler kadardır ve insan insanı, anlatamadığı yerden anlayabiliyorsa yakındır. Başka bir şair ise hepimizin gırtlağına öküzün oturup haykıramadıklarını şöyle ifade etmiş;
“Ne zor şey insanın bildiğini anlatamaması, Ben diyip susması
Sen diyip ağlamaklı kalması…
Bana anlat diyorlar,
Sonunda sarılamayacağınızı bildiğim birinin özlemi nasıl anlatılır ki!” Susmak dünyanın en zor fiili aslında! İçimde bir ben daha var benden habersiz, ben hiç bir şeyi dert etmezken o dertlenip kendine iş çıkartıyor. Bir kişiyi öldürene katil, bin kişiyi öldürene kahraman diyoruz. Peki bin kişiyi öldüreni öldürsek, arkamızdan ne denir; katil mi, kahraman mı? Allah’tan güç istedim, bana güçlenebilmem için zorluklar verdi.
Bilgelik istedim, çözebilmem için sorunlar verdi.
Cesaret istedim, üstesinden gelebilmem için karşıma tehlikeler çıkardı.
Sevgi istedim, yardımcı olabilmem için karşıma sorunlu insanları çıkardı.
Zenginlik istedim, çalışmak için bana beyin ve güçlü kaslar verdi.
İyilik istedim.
Ve Allah bana fırsatlar verdi.İstediğim hiç bir şeyi elde etmedim.
İhtiyacım olan her şeyi elde ettim…
“Oysa günün birinde yalnızlık yoracak seni, günün birinde gururun iki büklüm olacak ve cesaretin kırılacak. “Yalnızım” diye haykıracaksın günün birinde. Kendi ululuğun bile bir hayalet gibi korkutacak seni.
Friedrich nietzsche boşuna dememiş; Her şey sahte! diye bağıracaksın günün birinde…”
Bir insanı tanımak istiyorsan, ona yarasını sor
Çünkü herkesin yarası yoktur. Çoğu insan yara diye ya şımarıklıklarını anlatır. Oysa yarası olan insan dünyaya kör, sağır ve dilsizdir.
La Edri de şöyle tamamlamış; İnsan yarasından okunur sevgili dostlar. Ve yarası olan insan, insana yarasından dokunur
Başkasında yara açılır, Gelir kanı benden akar.
Başkasının gönlünde insanlar ölür, Selâsı aklımda verilir. Ölen kim olursa olsun. Gelir benim gönlüme gömülür..
Evet en büyük hatan ne diye sorsalar insan olmak derim…
Ölüm ne benim için ne kimse için bir son değildir. Değil mi ki ahirette Yüce Allah’la, Resulüllah’a dostlarımla ve evvel gidenlerle buluşacağım; Verin lan hükmümü…
Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…
Unutmadan; Cesaret bulaşıcıdır…
10 kuruşluk pul ve imza…