
Siyasal İslamcılar Milliyetçi oldu, Solumsu Parti bölücü partiye düşman oldu..
Bölücü Parti de bebek katili elebaşlarına küstü. Çakma Milliyetçi Partilerde ortalıkda liboş oldu. Selam doğru yolda gidenlere olsun…
Ben mi ? Kendi karantinamda acı kahvemi aldım bunca omurgasızlığı keyifle izliyorum…
İstanbul’u gökdelenler sardı. Gökdelenler ise resmen şehrin mezar taşları oldu…
Hadi size yıllar önce tuvalette aklıma gelen çılgın projemden bahsedeyim; Van Gölü’yle Tuz Gölü’nü birleştirme projesi. İsmi de Kanal Anadolu. Aha size çılgınlık. Hem biri sodalı biri tuzlu. Limonu da sıktığımızda içimi de güzel olurdu, olsundu…
Çevrenizde kime iyi olursanız sizi bir pisliğe bulaştırır. Bu hiç şaşmaz, atalar boşuna dememiş; iyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir. He işte onu yengeç familyasında anlatan durum tam da bu! Çekememezlik, bencillik ve kendini bitirme.
Buyurun, yakalanan tek yengeç kapaksız kovadan rahatlıkla çıkabilirken sayı arttıkça kaçış imkansızlaşır.
Çünkü birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engellerler. Sonunda kimse kazanamaz.
Bu durum, Yengeç Sepeti Sendromu’nun çıkış noktasıdır.
Sözüm ona ki; çevrenizde sizi “Yengeç Sepeti Sendromu” na sokan kim var ise acilen kurtulun.
Bunlar kendileri ulaşamıyorsa, sizin de hayalleriniz, hedefleriniz uzak olmalıdır mantığındadır.
Tek istekleri budur. Rekabetçi duygularla, hasetlik ve kıskançlıkla çabalarınızı sabote etmeye çalışırlar.
Yengeç Sepeti Sendromu, maalesef ki her alanda yaşanabilir…
Siz yinede yengeçlere inat gülün ama; Muhittin ile Barış’ın günahlarının oranı 3/5 tir. Muhittin daha günahkâr olup, son kez Barış ile birlikte ortaklaşa 1 günaha girdiklerinde işledikleri toplam günah sayısı 65 olur. Buna göre Muhittin tek başına kaç günaha girmiştir?
Yanaşın yamacıma hele size Moskova’nın tezenesi Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü anlatacağım;
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der.
“Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti.
Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur.
Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!” Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev.
Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük… Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır.
Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından.
Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın-mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir. Benlik biriktirirken, benliğini tüketir
Dip notumuza gelelim; Siz siz olun, sizi seven insanı üzmeyin. Ahını almayın. Başınıza sarmayın. Hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Rabbim ben ve alayınızın hayatında ki tüm eksiklikleri tez zamanda doldursun. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…
“Okuyucular üzülmesin, çünkü; Bozkurtlar dirilecektir.”
Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…
10 kuruşluk pul ve imza…