Hafıza ve Göç Nesneleri: Bir Sanatsal Keşif
Hafıza ve göç temalarının işlendiği bir sergi, geçmişe dair sesler, görüntüler ve nesnelerin harmanlanması ile toplum belleğinin hafızasını ortaya koyuyor. Görülen o ki, geçmişten günümüze ulaşan eşyalar –bir çanta, kalem veya elbise askısı gibi– bizi anılarımızın derinliklerine götürebiliyor. Güneştekin’in sergisi de farklı disiplinlerden oluşan eserleriyle geçmişimize ayna tutuyor.
Sergi Süreci ve Yaratım
YEDİ FARKLI STÜDYO
Güneştekin, “Kayıp Alfabe” adını verdiği bu kapsamlı serginin arka planında yatan fikir ve oluşum sürecini şu şekilde özetliyor: “Kayıp Alfabe, sanat hayatımın en nitelikli ve kapsamlı sergisi. Son altı yıl boyunca farklı disiplinlerde ürettiğim işlerimden oluşuyor ve bu süre zarfında hem İstanbul’da hem de başka şehirlerde toplamda yedi farklı stüdyoda çalıştık.” Bu süreçte Artİstanbul Feshane gibi mekânların büyük sergi alanları haliyle birçok zorluğu da beraberinde getiriyor.
Sergi, kentsel ve simgesel anlamı olan Feshane gibi bir endüstriyel miras alanında yapıldığından, mekânın yapılarının ve tarihinin göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtiyor. Çelik yapıları geri planda bırakan ve izleyicinin farklı karşılaşmalar yaşamasını amaçlayan bir sergi tasarımı oluşturduğunu ifade ediyor. Bu yolla, izleyicinin olguları daha yavaş ve derinlemesine sorgulamalarına olanak tanıyoruz.
Serginin İsmi ve Anlamı
Kayıp Alfabe
Serginin isminin altında yatan hikaye ise daha derin bir anlam taşıyor. Güneştekin, “Alfabe, düşünce çerçevemizi oluşturan en temel ögelerden biri” diyerek 2014 yılında Bellek İvmesi sergisi ile dil ve alfabe politikalarını incelediğini ifade ediyor. O dönemki araştırmalarında, dilin toplumlar üzerindeki etkilerini ve bu dillere yüklenen tarihsel travmaları irdeledi. Bu bağlamda, ‘kayıp alfabe’ teması ortaya çıkıyor. Metallere ve taşlara kazınan harfler, geçmişe dair derin izler bırakırken, aynı zamanda insanların kültürel hafızasına da ışık tutuyor.
Göç Teması: Kayıp NFCÖznel Anılar ve Kolektif Hafıza
ANI SANDIĞI
Güneştekin, göçün bireysel ve kolektif hafızalarda nasıl yer edindiğini anlamaya çalıştığını belirtiyor. Göç temalarını işlerken kullandığı nesnelerin her biri, aslında tarihsel olaylara tanıklık eden bir ‘anı sandığı’ niteliğini taşıyor. Örneğin, bir elbise askısı, sadece aile tarihinin bir sembolü değil, aynı zamanda kişisel bir hafıza deposu olarak karşımıza çıkıyor. Güneştekin için göçün en belirgin sembolü ise bavul; yerinden edilme deneyiminin bir işareti olarak öne çıkıyor.
Bu bağlamda sergi, yalnızca bireysel anıları değil, göçün kültürel ve tarihsel yönlerini incelemenin de kapılarını aralıyor. Göç nesnelerinin müzelerde ve sergilerde temsili üzerine kapsamlı incelemeler yapmanın, toplumsal hafızayı geliştirdiğini düşünüyor.
Geçmiş ile Bugün Arasındaki Bağlantı
HAKİKATİ ARAMA
Güneştekin’in sanat pratiği, geçmişle bugün arasında köprüler kurmayı amaçlıyor. Tanığı olmayan tarihsel olayların izini sürmek, kaydedilmemiş olayların hafızasını sorgulamak, onun sanatındaki temel sorular arasında yer alıyor. “Tarihe dair geleneksel görüşleri değiştiren görsel temsiller ile kültürel hafızayı inşa etmek istiyorum” diyor. Güneştekin, şiddet dolu geçmişleri anmanın ve bu anıların farklı kültürler üzerinden yeniden yapılandırılmasının önemine vurgu yapıyor.
Özetle, Güneştekin’in “Kayıp Alfabe” sergisi, geçmişi sorgularken, kültürel hafızanın sürekli evrim içerisinde olduğunu ortaya koyuyor. Hafıza ve göç temalarının etrafında şekillenen eserler, jean kumaşından brons üzerine işlenen eserler ile birlikte geçmişi anlamlandırma çabasını gözler önüne seriyor. Bu süreç, yalnızca geçmişle yüzleşmekle kalmayıp, içinde bulunduğumuz süre zarfında bu anıları yeniden yazma çabasını da barındırıyor.