Yazım, gençliğin bir serüvenini, Selanik’e yapılan geziyi ve bu süreçte yaşanan duygusal anları aktarmak üzerine kurulu. Yazar, Selanik’e olan ziyaretinin kendisi için memleket hasretini gideren bir deneyim olduğunu ifade ederek, okuyuculara bu serüvenin iç yüzünü aktarmayı amaçlıyor.
Yunan halkıyla geçirdiği zaman boyunca iki toplum arasında birçok benzerlik bulunduğunu vurgulayan yazar, özellikle yiyecek kültürü üzerine bir karşılaştırma yapılabileceğini belirtiyor. Bunun yanı sıra, çarpık kentleşme sayesinde iki ülkenin şehirlerinin benzer sorunlarla başa çıktığının altını çizmektedir. Kent yaşamındaki bu çarpık yapıların kökenlerine inerken, kendilerine ait bir ev sahibi olma tutkusu ve ilk olarak evlenmiş çocukların ailelerine yakın oturma isteği gibi motivasyonları da dile getirmektedir.
Selanik’te ziyaret edilmesi gereken pek çok yer olduğunu belirtmiş olmasına rağmen, yazarın aklına yatan ilk yer, Mustafa Kemal Atatürk’ün evi olmuştur. Ancak, üzücü bir şekilde hâlâ restorasyon aşamasında olduğu için içeri giremeyen yazar, konsoloslukla yaptığı görüşme sonrasında tadilat tamamlandığında resmi web siteleri üzerinden bilgi vereceklerini öğrenmiştir. Yazar, bu tadilatın önemine değinerek, Türk ve Yunan halkı arasında köprü kurma işlevine sahip olan bu yerin bir an önce açılması gerektiğini vurguluyor. Selanik ziyaretinde başka Türk turist gruplarının da karşılaştığı benzer hayal kırıklıklarına yer vermektedir ve bu durumun duygusal yoğunluğu üstüne yoğunlaşmaktadır.
Yunan halkıyla etkileşim kurmanın kendisini evinde hissettirdiğini düşünen yazar, gittiği tavernalarda geçirdiği zamanlarını ve şarkılara eşlik etme anlarını büyük bir coşkuyla ifade etmektedir. Taverna atmosferinin canlılığı, yaşadığı anların kaynağıdır. Yemek kültürü üzerine yapılan sohbetlerde ve eğlenceli danslarda, karşılıklı anlayış ve dostluk duygusunun pekiştiğini açıklamaktadır. İki farklı kültürden gelen insanlarda bile, bu ortak değerlerin kolayca bulunabildiğine dikkat çekiyor.
Yazarın yaptığı son değerlendirme, Selanik’in geçmişin anılarını uyandıran nostaljik bir hava taşıdığını hesaba katmaktadır. Farklı bir gözle, Türkiye’nin eski günlerine dair anıları canlandıran bir tablonun karşısında kalmanın verdiği duygusal derinlikten epey etkilenmiştir. Özellikle çocukluğunun İstanbul’unu hatırlatan unsurlar karşısında hissettiklerini, nostaljinin etkisiyle gözyaşlarını tutamayarak döktüğünü belirtmektedir. Müzik ile geçmişe duyduğu özlemi dile getirirken, İstanbul’un sokaklarında geçen günlerine ve o günlerin ruhuna dair hislerini samimiyetle dile getiriyor.
Sonuç olarak, Selanik’in geçmişle geleceği birleştiren bir köprü olarak yazarın hayatında önemli bir yer edindiği görülmektedir. Selanik, sadece bir gezi noktası değil, aynı zamanda bir dünya inşası ve bugün ile geçmiş arasında bir bağ kurma aracı haline gelmiştir. Bu deneyim, Yunanistan’a olan tutkuyu ve bu kültürle olan bağları derinleştirmiştir. Sonuç olarak, Selanik, yazar için hem coğrafi bir noktadır hem de duygusal bir yolculuğun parçasını oluşturmuştur.