“`html
Sevgi, dilimizdeki en önemli ve en çok kafa karıştıran sözcüktür. Hem dünyevi, hem de dini düşünürler, sevginin yaşamımızda merkezi bir rol üstlendiği konusunda hemfikirler. Hepimize “sevginin çok ihtişamlı bir şey” olduğu ve “dünyayı döndürenin sevgi” olduğu anlatılır. Sevgiyi duygusal olarak ifade etmenin bir yolu, onu oluşturacak sözleri kullanmaktır.
Suna Tanaltay, Önce Sevgi Vardı adlı kitabında, “Evleri yuva yapan sevgilerdir,” der. Aşklarını sevgiyle büyütemeyenler, yuvalarını yıkıyorlar. Yuva yıkıp, yuva üstüne yuva kuranlar da mutlu olamıyorlar. Derler ki: “Yuvayı dişi kuş yapar,” ama en çok yıkan da erkek kuşlar…
Bir Rus atasözünü anımsadım şimdi: “Her kuş kendi cinsiyle uçar,” der. Galiba bu bizdeki sevgi, dostluk, arkadaşlık ve sırdaşlık anlayışını imliyor. Ancak gönülden, içten, gerçekten uzak sevgiler yaratan ilişkilerden kurtaramıyoruz kendimizi. “Kişi refikinden azar,” sözü ise bu durumu anlatmada cuk oturur.
Mevlana, “Sevgisiz insan, kanatsız kuş gibidir,” demiştir. Kadına şiddetin başlıca nedeni, kanadı kırık insanların çığlığıdır aslında. Duyarsızlık, neme lazımcılık, fitne-fesat ve dedikodu ise, bu cinayetlerin tetikçisidir. Dolayısıyla, sevgi her şeyin temelinde yer alıyor.
Suna Tanaltay da, “Sevgiyle bakamayan göz, kördür… Yürek de öyle. Sevgiyle uzanmayan el, okşamayı bilmez, kendi güzelliklerinden vermeyi de…” der. Ancak dövmeyi âdetten sayanlar, bu tür ilişkilere dair bir çelişki yaratmaktadır.
Saray yavrusu evler görürsünüz. Bacası tütmeyen evler gibi, çünkü içinde sevgi yoktur. Belki de herkesin kendi hayatının yaşadığı bir yalnızlıktandır bu durum. Huzur Evi diye bir levha görürsünüz bir yapıda, ama orada huzur olduğunu, bulduğunu söyleyeni görmedim daha. İnsanın istediği bir ev huzurudur; koca da, karısı da huzursuzluğunu birbirine yansıtır.
Gençliğimde kasabamızda akrabam Hebiş Teyzemiz, sık sık “Çocuğu ben doğurdum ama, gönlünü de doğurmadım ki!” derdi. Bu söz, daha çok kız oğul evlendirmeleri gündeme geldiğinde söylenirdi. O zamanlar ben, yirmilerimdeki bir delikanlıydım ve hemen “Seninle doğan güldür bu gönül; Ah bu gönül şarkıları…” şeklindeki bir şarkıyı tuttururdum.
Güneşi durduracak, dünyayı dolduracak bir sevgi varsa içimizde, bunu çocuklarımıza da öğretelim derim. Sevilmek için sevmeyi bilmeliyiz önce, çünkü içinde sevgi olmayan hiçbir şey yaşamı sevdiremez bize. Unutmayalım ki, ağaç yaşken eğilir. Her çocuğun, çocukluk ve ergenlik yıllarında karşılaşacağı zorluklara karşı hazırlıklı olmasını sağlayacak duygusal bir güce ihtiyaç duyduğu bir duygu deposu vardır.
Nasıl bir otomobil benzin deposu dolmadan çalışmazsa, çocuklar da güçlerini bu duygu depolarından alırlar. Ancak, sadece koşulsuz sevgi, kırgınlık, sevilmeme, suçluluk, korku ve güvensizlik gibi hislerin yol açtığı problemleri önleyebilir. Çocuklara koşulsuz sevgi gösterildiği sürece ana babalar onları anlayabilir ve iyi ya da kötü davranışlarıyla başa çıkabilirler. Bu nedenle, çocuklarınızı gözlemleyin; sevgilerini nasıl gösterdiklerini izleyin. Bu, onların sevgi dillerinin bir işareti olabilir.
“`