Kadıköy Tiyatroları Platformu, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü 2025 yılında, yarın saat 14:00’te Kadıköy’deki Mehmet Ayvalıtaş Parkı’nda düzenleyeceği etkinlikle kutlayacak. Bu buluşma, “Teknisyenlerinden oyuncularına, ışık tasarımcılarından kostümcülerine, dekorcularından müzisyenlerine, yönetmenlerinden dramaturglarına, dansçılarından yapımcılarına, yazarlarından çevirmenlerine kadar profesyonel ya da amatör tüm tiyatro ve sanat emekçilerini ve tabii ki değerli seyircilerimizi, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde bir arada olmaya davet ediyoruz!” şeklinde duyuruldu.
Etkinlik, “Perdeyi Aralayın, Hayat İçeri Girsin!” temasıyla gerçekleştirilecek. Bildiride, tiyatronun sadece eğlence değil, toplumsal bilincin uyanışına hizmet eden bir güç olduğuna dikkat çekildi. Sanatın, kişisel, toplumsal ve politik her türlü sürecin aynası olarak değerlendirildiği bildiride şu ifadelere yer verildi:
SANATÇIYMIŞ, KONUŞAMAZMIŞ…
KONUŞACAK!
Bildiride, günümüz Türkiye’sinde yaşanan adaletsizlik ve sistematik baskılara vurgu yapılarak, “Ne yazık ki, millet olarak adalete duyduğumuz güvenin yerini yoğun kaygıların aldığı, seçme ve seçilme hakkımızın sistemli bir şekilde ihlal edildiği ve bunun acı sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığımız günlerden geçiyoruz.” denildi. Ayrıca, artan ekonomik zorlukların ve yaşam maliyetlerinin sanatı üretme ve seyirciye ulaştırma süreçlerini derinden etkilediği belirtildi.
Bildiride, sanatçıların seslerini yükseltmeleri gerektiği vurgulanarak, “Biz sanatçıyız ve konuşacağız!” ifadesi öne çıkıyor. Seyicilere yönelik bir mesajla, sanatı sadece eğlence aracı olarak görmekten ziyade, onun toplumsal bilinci uyanışa taşıyan bir güç olduğunu hatırlatıyor. Tiyatro, sorgulatan ve harekete geçiren bir platform olarak nitelendiriliyor. O yüzden, tiyatroya sahip çıkmanın, özgürlüğe, adalete ve geleceğe sahip çıkmak olduğu ifadesi dikkat çekiyor.
Aynı zamanda tiyatronun, halkın ortak kültürel mirası olduğu vurgulanarak, kamu yöneticilerinin bu mirası herkes için erişilebilir kılmakla yükümlü olduğu hatırlatılıyor. Ancak mevcut yönetimlerin, sanatı belirli kalıplara hapsetme eğiliminde olduğu ve bunun sonucunda halkın tiyatroya erişiminin zorlaştığı ifade ediliyor. Tiyatro yapmanın her sanatçının özgürlüğü olduğunun altı çiziliyor. Amatör veya profesyonel, her sanatçının dilediği yerde sanat icra etme hakkı olduğu belirtiliyor.
Etkinlikte, tiyatronun önüne engeller koyanlara karşı ses çıkarılması gerektiği, sanatın halkla buluşmasını engelleyenlerin izin verilmeyeceği ifade ediliyor. “Tıpkı iyi ve güzel yaşam hakkımızı elimizden alanlara izin vermeyeceğimiz gibi…” denirken, tiyatronun toplum hafızasının canlı tutulmasında ve ortak değerlerin pekiştirilmesindeki rolü vurgulanıyor. Perdeler açıldığında ve koltuklar dolduğunda, bu değerlerin yaşamaya devam edeceği belirtiliyor.
Sahne Bizim, Gelecek Bizim!
Katılımcılara, tiyatronun dönüştürücü gücünü kucaklamaları için çağrıda bulunuluyor. Hikâyelerini paylaşarak, daha adil ve özgür bir toplum için birlikte adım atmanın önemi vurgulanıyor. Tiyatronun yaşaması ve hikâyelerin devam etmesi için seyircileri tiyatro salonlarına davet ediyorlar.
Yeniden Birlikte Olma Zamanı!
Sonuç olarak, tiyatronun seyircisiyle birlikte var olduğu ve bu birlikteliğin önemine dikkat çekilerek, “Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” mesajı ile bildirinin sonlandırıldığı görülüyor.