CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) geçirilerek, Devlet Denetleme Kurulu (DDK) ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) olağanüstü yetkilerle donatıldığına dikkat çekti. Toprak, bu durumun kamu ve özel sektörü ele geçirme operasyonu olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Bu bağlamda, DDK ve TMSF’nin yetkilerinin genişletilmesini, iktidarın kendi çıkarları doğrultusunda bir manipülasyon aracı olarak kullanabileceği düşüncesini güçlendiriyor.

Toprak, gündemdeki gelişmeler hakkında yaptığı değerlendirmelerde, eski ABD Başkanı Joe Biden’ın Türkiye’yi yüksek teknoloji alanında dışlayan kararına dikkat çekti. Biden, 13 Ocak’ta yaptığı açıklamada, Türkiye’yi ikinci sınıf müttefik olarak tanımladı. Toprak, bu durumu eleştirirken, Türkiye’nin yüksek teknoloji, savunma sanayi ve yapay zeka alanındaki başarısına rağmen ABD yönetiminin bu kararının ilişkilerdeki çelişkiyi gösterdiğini belirtti. F-35 projesinden Türkiye’nin çıkarılması, F-16 savaş uçakları satışındaki gecikmeler ve devam eden CAATSA yaptırımları, ABD’nin müttefiklik ilkeleri ile bağdaşmadığını vurguladı.

“İngiltere’nin Türk vatandaşlarına uyguladığı vize kısıtlaması da oldukça onur kırıcı bir durumdur” diyen Toprak, Türkiye’nin bu karara sessiz kalmasını kabul edilemez buldu. Avrupa Birliği ülkelerinin Türk vatandaşlarına yönelik vize kısıtlamaları ve retlerin artışını eleştirirken, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruyacak bir tavır sergilemesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca, gerektiğinde karşılıklı vize uygulamasına geçilmesi çağrısında bulundu. Vize kısıtlamalarının turizm ve ticaret üzerinde olumsuz etki yarattığını belirten Toprak, devletin ve hükümetin bu konuda daha kararlı bir duruş sergilemesi gerektiğini ifade etti.

Toprak, DDK ve TMSF’ye verilen yetkilerin yalnızca kamu sektörünü değil, özel sektörü de yoğun şekilde etkilediğini belirtti. İktidarın, hem kamu hem de özel sektör üzerindeki baskıyı artırma niyetinde olduğu ve kayyum atama yetkileri ile zayıf düşürme politikasını benimsediği vurgusu öne çıktı. Toprak, mesnetsiz suçlamalar ve belirsiz ithamlarla yürütülen bu sürecin, iktidar için bir tehdit oluşturmadığını ifade etti.

Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) raporlarında Türkiye’nin insan hakları ihlalleri açısından en çok dava açılan ülke olmasının altını çizen Toprak, mahkemelerin AİHM kararlarını uygulamaktan kaçındığını belirtti. Bu durum Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasını ve çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalmasını gündeme getirebilir.

Toprak, gayrimenkul rantını vergilendirmek amacıyla getirilen Değerli Konut Vergisi (DKV) uygulamasının yetersiz kaldığını ve vergi kaçaklarının ciddi boyutlara ulaştığını belirtti. 2024’te DKV tahsilatının yalnızca 83 milyon TL olması, Türkiye’nin bu alandaki sorunlarının ciddiyetini gözler önüne serdi. İktidar, bu vergilendirme sürekliliğini sağlamak yerine kayıplara göz yumuyor.

Ekonomik sıkıntılara da değinen Toprak, yüksek faiz ve sıkı para politikası nedeniyle karşılıksız çeklerin ve protestolu senetlerin artış göstermesine dikkat çekti. Bu durum, ekonomideki duraklamayı ve belirsizlikleri daha da derinleştiriyor. Yıl içinde teşvik belgeli yatırımların ciddi bir düşüş gösterdiğini belirtirken, yerli ve yabancı yatırımcıların daha fazla güvenlik ve öngörülebilirliğe ihtiyacı olduğuna değindi.

Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından Suriye’deki son gelişmelere de dikkat çeken Toprak, Ahmed el Şara’nınCumhurbaşkanlığı görevine gelmesini, ülkedeki jeopolitik gelişmeler açısından önemli bir adım olarak değerlendirdi. ABD’nin Suriye politikalarının dikkatlice takip edilmesi gerektiğini belirten Toprak, Ege ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin Türkiye için ciddi riskler taşıdığını ifade etti. Sonuç itibarıyla, tüm bu yaşananlar Türkiye’nin ulusal çıkarları üzerinde çeşitli tehditler ve stratejik yanlışlıklar içerebilecek bir ortamı işaret ediyor.