ABD seçimlerinin sonuçlanmasıyla birlikte, Donald Trump’ın yeniden göreve gelmesi sonrası Ukrayna için belirsizlik durumu bir kez daha alevlendi. Trump, Ukrayna’nın lideri Volodymyr Zelenski’yi sert bir dille eleştirerek, “Ülkemize gelip para götürmekten başka bir işe yaramıyor,” şeklinde açıklamalarda bulundu. Ayrıca, Trump geçen hafta Ukrayna’yı savaşı başlatmakla suçladı. Yakın bir zamanda Türkiye’de Rusya ve ABD arasında yapılacak olan görüşmeler ise Ukrayna konusunu gündeme getiriyor. ABD’nin savaşın uzamasını istemediği belirli olmakla birlikte, durumun sadece savaşla sınırlı kalmadığı görülüyor. Buradaki asıl mesele, kimin ne kadar yarar sağlayacağı sorusudur.
Ukrayna, maden gelirlerinin ABD merkezli bir fona aktarılmasını kabul etti. Bu durum, güç kaybının sonuçlarını acı bir şekilde gözler önüne seriyor. Maden kaynakları üzerindeki anlaşmalar, akıllarda şu soruyu da oluşturuyor: “Ukrayna, kimden özgürlüğünü geri almak istiyor? Rus işgaline karşı mı yoksa ABD işgaline karşı mı?” Çünkü Amerikan politikası, Ukrayna’nın bağımsızlığını korumakla sınırlı değil; daha çok kimin daha fazla avantaj elde edeceği üzerine şekilleniyor. Böyle bir siyasi yapı sonucunda, Ukrayna’nın geleceği hakkında ciddi şüpheler oluşuyor.
Öte yandan, Ukrayna’nın 2030 yılına kadar Avrupa Birliği (AB) üyesi olma hedefi söz konusuyken, aynı zamanda ülkenin savaş hâlinde bulunması ve toprak bütünlüğünün sorgulanıyor olması büyük bir çelişki yaratıyor. AB üyeliği için belirlenen standartların son 10 yılda oldukça zorlaştırıldığı da dikkate alındığında, Ukrayna bu standartların kaçını yerine getirebiliyor? Rusya’nın bu süreçteki tepkisi ise henüz netleşmiş değil. Ancak NATO üyeliği konusunda çok katı bir duruş sergileyen Rusya, Ukrayna’nın AB üyeliğine baktığında ise 2013’teki negatif tutumunu sürdürüyor. Son görüşmelerde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, NATO konusundaki tavırlarının değişmediğini açıkça ifade etti.
Kısaca, Ukrayna’nın karşısında iki ana seçenek bulunuyor: Rusya tarafından işgale uğramak ya da ABD tarafından işgale uğramak. Görünen o ki, Ukrayna ABD işgaline daha olumlu bir perspektiften bakıyor. Ancak asıl sorulması gereken, bu süreç sonunda Ukrayna’nın gerçekten var olup olamayacağı ya da var olduğu takdirde nasıl bir ülke olacağıdır. Yakın vadede yapılacak görüşmeler ve sonucunda varılacak anlaşmalar bu soru işaretlerine yanıt getirebilir.