Toplumda “endişeli modernler”, “endişeli muhafazakarlar”, “endişeli bürokratlar” ve “endişeli gençler” gibi farklı gruplar arasında yayılan bir genel kaygı durumu gözlemleniyor. Her yaştan insan bu anksiyete içinde debelenirken, toplumun zengin kesimi ise siyasi istikrarın avantajıyla servetlerini artırmaya devam etti. Bu zengin kesim, ekonomik hareketlilikte faiz oranlarının düşmesi ya da yükselmesi, döviz kurlarının değişimi gibi unsurlardan en iyi şekilde faydalandı. Devletin sağladığı destekler ve ihale düzenlemeleri sayesinde mutlu bir hayat geçirirken, diğer kesimler ise yoksulluk sarmalında yaşamaya devam etti.
Ancak artık bu zenginler de endişelerin parçası haline geldi. Ekonomik dengenin bozulması, vergi sisteminin ağırlığı ve genel hayat pahalılığı gibi sorunlar karşısında, daha önce çok güvende hisseden bu kesimlerde de büyük bir kaygı oluştu. “Dağına göre kış” anlayışıyla, zenginlerin endişeleri derinleşti ve içlerinde bir kaygı belirdi. Sermaye sınıfı, var olan ekonomik koşulları dikkatli bir şekilde izleyerek yeni stratejiler geliştirmeye başladı. Böylelikle ortaya çıkan tedirginliğin arka planında, özellikle Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) etrafında dönen soruşturmalara dair endişelerin olduğu görünmektedir.
TÜSİAD’a açılan soruşturmanın ardından, özellikle AK Parti yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar, sermaye çevrelerindeki tedirginliği artırdı. AKP milletvekillerinden Nihat Zeybekci’nin TÜSİAD ziyaretinden sonra yaptığı, “TÜSİAD Başkanının mevcutta ifadeye götürülmesi şık değildir” açıklaması, bu kesimin yaşadığı kaygıları azaltmak hedefliyordu. Ancak, birçok gözlemci bu durumun çözüm getirmeyeceği konusunda hemfikir oldu. Hükümetten desteklenen sermaye tarafının, yeni ittifak arayışlarına girmek üzere hareket etmeye başladığı yönünde bilgiler gündeme gelmeye başladı.
Bu bağlamda Erdoğan’ın çevresinden eski milletvekili Metin Külünk’ün yaptığı paylaşım dikkat çekiciydi. Külünk, bazı operasyonların hedefinde yer alan kişilerin CHP ile bağlantısının olmadığını, bunun yerine geçmişte Erdoğan ile birlikte olan ve kendilerine bir tür fırtına öncesi sessizlik yaratmaya çalışan iş insanları olduğunu öne sürdü. Bu durum, iş dünyasının Erdoğan sonrası süreçte nasıl bir yol alacağı konusundaki belirsizliği artırdı. Zira bu kesim, anlaşmalarını sağlamak için, Erdoğan sonrası potansiyel yöneticilerle iletişime geçmeye çalışırken, aynı zamanda hükümetle olan ilişkilerini de gözden geçirmek zorunda kalıyor.
Öte yandan, AKP’nin 16 kadın milletvekilinin, liderlik seviyesinde yaşanan sorunları düzeltmek amacıyla parti yöneticileriyle görüştükleri ve “bu süreç iyi gitmiyor” dedikleri iddiaları kamuoyuna yansıdı. Bu durum, içinde bulundukları durumdan rahatsız olan iş dünyasının ve siyasetçilerin, iktidarı oluşturan klikler arasındaki çekişmelerin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. İBB soruşturmaları artık sadece Ekrem İmamoğlu meselesi olmaktan çıkmış, iktidar içerisindeki çatışmaların bir parçası haline gelmiştir.
Sonuç itibarıyla, Türkiye’deki siyasi ve ekonomik ortam, zengin kesimlerin bile kaygı duyduğu bir belirsizlik içine sürüklenmiştir. İktidarın içindeki çatışmalar, toplumun bütün kesimlerini etkileyen bir durum haline gelmektedir. Bu süreçte, yeni politikaların ve ittifakların ne şekilde şekilleneceği büyük bir merak konusu olmaya devam ediyor.