Barış Dedikleri Şey Kiminle, Kime Karşı?
Ülke genelinde çok çalışıyoruz çok, ama kimin için o belli değil!
GİRDAP HABER / ANALİZ
Türkiye’nin en kanlı yaralarından biri, bir sabah televizyonlardan yayılan “artık barış var” sözleriyle yeniden açıldı.
Yıllardır bu vatan için, bu bayrak için, bu topraklarda özgürce yaşamak için binlerce genç toprağa düştü. Evlatlar, daha hayatı tanımadan dağlara sürüldü, analar kara bağladı.
Şimdi soruyorum: Bu barış kiminle yapıldı?
Ve asıl soru: Bu barış kimin adına yapıldı?
Devletin bir dönem “bebek katili” ilan ettiği Abdullah Öcalan’la masa kuruldu, görüşmeler yapıldı. Buna süreç dediler. “Çözüm süreci”… Sahi neyin çözümüdür bu? Binlerce şehidin kanı akarken, dağlarda mayınlar patlarken, asker nöbet kulübesinde can verirken biz bu terör örgütüyle nasıl dost olabiliriz? Hiç aklınız alıyor mu, bunlarda yılların kuyruk acısı varken, bizim de yüreğimizde evlat acısı halen yaşarken biz bu dış destekli terör örgütü ile nasıl anlaşma yaparız. İnsanın inanması bile gelmiyor.
Milletin Haberi Olmadan Yapılan Barış:
Halka sorulmadan, danışılmadan, kandırılarak bu sürecin içine çekildi.
Bir sabah “artık barış var” denildiğinde şunu düşündük:
Barış kiminle?
Millet ile mi, örgüt ile mi?
Barış, devletin kendi halkıyla yaptığı bir sözleşmedir. Ama bu ülkede “barış” kelimesi, devletin halkına değil; örgütlere ve dış güçlere verdiği bir taviz gibi duyuruldu.
O halde bir daha soralım:
Bu kararı kim verdi?
Türkiye Cumhuriyeti kendi kararıyla mı bu sürece girdi, yoksa Washington’dan gelen bir telefonun ardından mı bu karar alındı? Bu neyin barışı? Kimin barışı. bu işler bu kadar kolay mı uygulanıyor bu ülkede. Biz istedik oldu misali mi yani, hayret hakikaten çılgınca alınmış bir karar. Ne diyelim helal olsun size. Barışsa barış savaşsa savaş, bu millete sizin için her şeye hazır. Yeter ki siz karar verin yeter.
ABD ve Gerçek Barışın Önündeki Gölge:
ABD yıllardır bu örgüte silah taşıdı. PKK’nın Suriye kolu YPG’yi “kara gücüm” ilan etti. Bizim askerimiz o sınırda şehit olurken, Amerikan askerleri teröristlerle poz verdi.
Ve şimdi onlar barıştan bahsediyor!
Bu ne büyük ikiyüzlülük!
ABD’nin başkanları değişiyor ama Türkiye üzerindeki oyunlar hiç değişmiyor. Dün Obama, bugün Trump, yarın başkası… Hepsi aynı oyunun farklı sahneleri.
Ve Erdoğan’a düşen rol hep aynı: Güçlü lider imajı altında dış destekle iç iktidarını korumak.
Kimi zaman Oslo’da “One Minute”, kimi zaman Kandil’e hava harekâtı… Ama perde arkasında o masalar hep kurulu kaldı.
Bu Kadar Yatırımın Arkasındaki Gerçek Ne?
Şimdi bize “yol yaptık, köprü yaptık, tüneller açtık” diyorlar.
İyi de soralım:
Bu kadar yatırımın finansmanı nereden geldi?
Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Bu devlet seksen yıl boyunca kendi tankını bile yapamazken birdenbire uzaya roket gönderecek hale mi geldi?
Yoksa dışarıdan bir el, “Sana yatırım da veririz, kredi de, saray da… Yeter ki bizim isteklerimizden sapma” mı dedi?
Bugün Türk milleti artık şunu sorgulamak zorunda:
Bu barışın bedeli nedir?
Bu hizmetlerin karşılığı neyin suskunluğu oldu?
Özgürlük Değil, Sessiz Esaret:
Konuşan susturuluyor. Yazılan sansürleniyor. Gerçeği haykıranlar ya itibarsızlaştırılıyor ya da cezaevine konuyor.
Adına “ileri demokrasi” dedikleri şey, aslında ileri derecede kontrol sistemi.
Ve artık bu milletin dilinde barış değil, kaygı var.
Gözlerde huzur değil, şüphe…
Son Söz:
Ey Türk milleti!
Artık uyanmanın, sorgulamanın ve hakikatle yüzleşmenin zamanı geldi.
Barış, ancak adaletle gelir.
Barış, ancak milletin kalbiyle yapılır.
Görkemli saraylar, süslü cümleler ve dış destekli masalarla değil…
Gerçek barış, şehitlerin hesabını sormadan yapılamaz.
Ve bu millet unutmaz.
Yazıklar Olsun Sizin Vatanseverliğinize.


